

Esas No: 2015/7385
Karar No: 2015/7385
Karar Tarihi: 10/10/2019
AYM 2015/7385 Başvuru Numaralı CEYDA ALACA VE NECİBE ÇAĞLA ALACA Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CEYDA ALACA VE NECİBE ÇAĞLA ALACA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/7385) |
|
Karar Tarihi: 10/10/2019 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Raportör |
: |
Özgür DUMAN |
Başvurucular |
: |
1. Ceyda ALACA |
|
|
2. Necibe Çağla ALACA |
Vekili |
: |
Av. M. Müjdat GÜLTEKİN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırılan taşınmazın bir bölümünün kamulaştırma
amacı doğrultusunda kullanılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/4/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
8. Başvurucu Mehmet Necip Alaca 16/5/2018 tarihinde vefat etmiş
olup çocukları Ceyda Alaca ve Necibe Çağla Alaca Bakırköy 6. Sulh Hukuk
Mahkemesinin 20/7/2018 tarihli mirasçılık belgesini sunarak 10/8/2018 tarihinde
başvuruya devam etmek istediklerini bildirmişlerdir. Bunun yanında Betül Gürsoy
Hacıoğlu ve Ayşe Aydın 25/5/2018 tarihli dilekçe ile Mehmet Necip Alaca"nın el
yazılı vasiyetnamesine göre atanmış mirasçı olduklarını bildirmişlerdir. Betül
Gürsoy Hacıoğlu 12/3/2019 tarihli dilekçesinde, vasiyetin okunması ile ilgili
olarak açılan davanın Bakırköy 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin E.2018/856 sayılı
dava dosyasında devam ettiğini ve duruşmanın 25/6/2019 tarihine bırakıldığını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
10. İstanbul"un Yenibosna ilçesi Dereboyu mevkii 10302 parsel sayılı taşınmaz 4.676
metrekare (m²) yüz ölçümlü olarak "iki
katlı idari binası olan kârgir fabrika"
vasfıyla tapuda başvurucu adına kayıtlıdır. 2/12/1981 tarihli 1/1000 ölçekli
imar uygulama planında söz konusu taşınmazın imar durumu "batı yakası mezarlık alanı"
olarak belirlenmiş iken daha sonra bu imar durumu -başvuru formu ve eklerinde
belirtilmeyen bir tarihte- "yol ve
refüj" olarak değiştirilmiştir.
11. İstanbul Büyükşehir Belediyesince (Büyükşehir Belediyesi)
anılan taşınmazın Bağcılar-Güneşli TEM
bağlantı yolunun yapımı için 30/11/2004 tarihinde kamulaştırılmasına
karar verilmiştir. Tarafların satın alma usulünde anlaşması üzerine 4.500.000
TL kamulaştırma bedeli karşılığında taşınmazın tamamı 16/12/2004 tarihinde
Büyükşehir Belediyesi adına tapuya tescil edilmiştir.
12. Bağcılar-Güneşli TEM bağlantı yolu kavşak inşaatına
24/1/2003 tarihinde başlanmış olup 14/4/2007 tarihinde inşaat bitirilmiştir.
Başvurucu, anılan taşınmazın -yol olarak kullanılan 900 m² civarı bir kısmı
dışındaki- 4.000 m² civarındaki kısmının kamulaştırma amacı doğrultusunda
kullanılmadığı gerekçesiyle 11/5/2012 tarihinde Büyükşehir Belediyesi aleyhine
Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescil davası
açmıştır. Dava dilekçesinde, taşınmaz üzerinde boş bir fabrika binasının
bulunduğu belirtilmiştir.
13. Davalı taraf hak düşürücü süre itirazında bulunmuş ise de
Mahkeme hak düşürücü süre itirazını reddetmiş ve davanın süresi içinde
açıldığına karar vermiştir. Mahkeme 21/5/2013 tarihinde kadastro uzmanı teknik
bilirkişi eşliğinde mahallinde keşif yapmıştır. Keşif sonucu düzenlenen
24/6/2013 tarihli teknik bilirkişi raporunda özetle aşağıdaki tespitlere yer
verilmiştir:
i. Dava konusu taşınmazın krokide (A) harfi ile gösterilen
977,56 m² miktarlı kısmı Halkalı-Güneşli Kavşağı/Mahmutbey-Yeşilköy bağlantı
yolu ve kaldırım olarak kullanılmaktadır.
ii. Bu taşınmazın (B) harfiyle gösterilen 289,69 m² miktarlı
kısmı Cemal Ulusoy Caddesi"nde yol ve kaldırım olarak kullanılmaktadır.
iii. Anılan taşınmazın geriye kalan 3.301,79 m² miktarlı kısmı
ise dava dışı E. Adak Kurban Satışı ve Y. adlı şirket tarafından
kullanılmaktadır.
14. Yargılama sırasında 25/6/2013 tarihinde yapılan (6.)
oturumda davacı vekili taşınmaz üzerindeki tesisin Y. isimli şirkete ait
olduğunu ve şirketin ise davacıya ait olduğunu beyan etmiştir. Mahkeme
17/9/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde,
kamulaştırılan taşınmazın imar durumuna dikkat çekilerek kısmen yol olarak
kullanıldığının tespit edildiği belirtilmiştir. Mahkemeye göre "İhtiyaçtan arta kalan kesimin ihtiyaç fazlası
olarak bırakılması taşınmaz malikine tapu iptali ve tescil hakkı vermez."
15. Temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (Daire)
20/5/2014 tarihinde onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi Dairenin
16/12/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar, başvurucu vekiline 9/4/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucu 29/4/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Derya Alpdoğan ve diğerleri,
B. No: 2015/6845, 31/10/2018, 20-27.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 10/10/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucular; kamulaştırılan taşınmazının yalnızca bir
bölümünün kamu yararı amacı doğrultusunda kullanıldığını, kalan kısmının ise
fabrika binası ve arazisi olarak Büyükşehir Belediyesince üçüncü kişilere
kiraya verilmek suretiyle kullanıldığını belirtmişlerdir. Başvurucular, kavşak
yapımı tamamlandığı için taşınmazın kalan kısmının kamulaştırma projesinde
kullanılmasının da mümkün olmadığını ifade etmişlerdir.
21. Başvurucular ayrıca; mevcut imar durumunun kavşak inşaatının
yapılması için düzenlendiğini, olaydaki temel sorunun ise taşınmazın büyük bir
bölümünün kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanılmaması olduğunu
vurgulamışlardır. Başvuruculara göre aksi bir durumda ise imar planlarında
idare tarafından değişiklik yapılmadığı sürece hak sahiplerinin 4/11/1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nun 23. maddesinde öngörülen iade
hakkını kullanamamaları gibi bir sonuç ortaya çıkar. Başvurucular, üstelik bu
taşınmazın bulunduğu bölgede turizm alanı yapılmasına yönelik bir mevzi imar
planı hazırlandığını açıklamışlardır.
22. Başvurucular, rayiç değerinin 35.000.000 avro olduğunu iddia
ettikleri taşınmaz bölümünün kamulaştırma amacına uygun kullanılmadığı gibi bu
taşınmazdan ayrıca gelir elde edildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular bu
bağlamda taşınmazın zorla ellerinden alındığını ancak küçük bir miktarda
taşınmaza ihtiyaç duyan idarenin kamu yararı amacına aykırı şekilde çok daha
büyük bir taşınmazı kamulaştırarak kendisine menfaat sağladığını
belirtmişlerdir. Başvurucular, bu gerekçelerle mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
23. Bakanlık görüşünde, başvurucuların taşınmazının
kamulaştırılmakla mevcut bir mülkünün bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlığa
göre başvurucunun taşınmazı kısmen kamulaştırma amacı doğrultusunda
kullanıldığı için başvurucuların bu mülkü edinme hususunda meşru bir
beklentileri de bulunmamaktadır. Bakanlık ayrıca bir an için başvurucuların
meşru beklentilerinin olduğu kabul edilse dahi taşınmazın kamulaştırma amacı
dışında kullanılmayan kısmının imar durumunda yol ve yeşil alan olarak tahsis
edildiğini bildirmiştir. Bakanlık, üçüncü kişilerin taşınmazın bu kısmına
yönelik kullanımının ise geçici olduğunu vurgulamıştır.
24. Başvurucular cevap dilekçesinde, taşınmazın hâlen üçüncü
kişiler tarafından kullanıldığının Bakanlık tarafından da kabul edildiğini
belirtmişlerdir. Başvurucular; söz konusu taşınmazın cüzi bir kısmının kamu
yararı amacı doğrultusunda kullanıldığını, buna karşın taşınmazın kalan
kısmının ise kurban satış yeri ve Y. şirketi tarafından 2004 yılından 2018
yılına kadar kullanılmasına izin verildiğini beyan etmişlerdir. Başvurucular;
2942 sayılı Kanun"un 23. maddesine aykırı olarak taşınmazın kamu yararı amacına
kullanılması bir yana üçüncü kişilere kiralanmış olduğunu, bu taşınmazın imar
planında kamu hizmetine ayrılmasının ise bu durumu meşrulaştırmayacağını ifade
etmişlerdir. Cevap dilekçesinde son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) Beneficio Cappella Paolini/San Marino (B. No: 40786/98, 13/7/2004)
kararında taşınmazın kamu yararı amacına kullanılmayan kısmının iade edilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar verildiği belirtilmiştir.
25. Talepte bulunanlar Betül Gürsoy Hacıoğlu ve Ayşe Aydın ise
başvurucu Mehmet Necip Alaca"nın el yazılı vasiyetname ile kendisini mirasçı
olarak atadığını belirtmişlerdir. Dilekçede, vasiyetnameye göre yapılan
bireysel başvuru neticesinde alınacak karar sonrası intikal edecek tazminat
bedellerinin %25"inin Betül Gürsoy Hacıoğlu ve kalanının ise Ayşe Aydın"a
bırakıldığı beyan edilmiştir.
B. Ön Sorun
26. Öncelikle başvuruda bulunan Mehmet Necip Alaca"nın ölümü
sonrası kimlere başvuruya devam edebileceklerinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
27. Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkı örneğinde olduğu gibi belli
bazı haklarla ilgili başvurularda gerçek kişilerin bireysel başvuruda bulunduktan
sonra ölmesi durumunda mirasçılarının makul bir süre içinde bireysel başvuruya
devam etmek istediklerini Anayasa Mahkemesine bildirmeleri hâlinde düşme kararı
vermeyip başvuruyu incelemeye devam etmektedir. Bu durumda mirasçılar
başvurunun tarafı hâline gelmektedir. Anayasa Mahkemesinin bu konudaki
yaklaşımı T.G., B. No:
2017/21163, 9/1/2019, §§ 17-20 kararında şöyledir:
"17. Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve
diğerleri kararında (B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21) başvurucunun
bireysel başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun
incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkelerini belirlemiştir.
Anılan kararın ilgili bölümü şöyledir:
18. Uygulamada hukuk yargılamalarında,
taraflardan birinin ölümü halinde dava sonunda verilecek hükmün olumlu veya
olumsuz bir şekilde mirasçıların haklarını etkilemesi nedeniyle davaya
mirasçılar tarafından devam edilebileceğinin kabul edildiği hallerde,
mahkemelerce mirasçılara usulüne uygun olarak tebligat yapılarak mirası
reddetmeyen mirasçıların mecburi dava arkadaşı olarak davada yer almalarının
sağlandığı görülmektedir (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 2015/20127, K.
2015/21189, 26/11/2015).
19. Asli görevi Anayasa"yı yorumlamak, böylece
Anayasa"da yer alan temel hak ve özgürlüklerin kapsam ve sınırlarını belirlemek
olan Anayasa Mahkemesinin (Mahkeme) bireysel başvuru yolunda başvurucuların
başvuru tarihinden sonra vefat etmeleri hâlinde yukarıda yer verilen usulü
benimseyerek 4721 sayılı Kanun"un anılan hükümlerindeki tarihleri tespit etme
ve buna göre mirası reddetmeyen mirasçıların başvuruya devam etmelerini sağlama
yükümlülüğünü üstlenmesinin, Mahkemenin asli görevini yerine getirmesi önünde
engel teşkil edecek ve böylelikle Mahkemeyi temel işlevinden uzaklaştırabilecek
olması nedeniyle bireysel başvurunun niteliğine uygun düşmediği görülmektedir.
20. İçtüzük"ün 80.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin
sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde
başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük"ün
80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa"nın uygulanması,
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da
insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine
devam edilebileceği öngörülmüştür.
21. Yukarıda yer verilen açıklamalar
doğrultusunda Anayasa"nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli
kıldığı hâller gibi başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir
sebebin olmadığı kanaatine varıldığı durumlarda, başvurucuların vefat etmesi
hâlinde başvuruya devam edilmesinin sağlanması yönünden öncelikli yükümlülüğün
başvuruya devam etme hakları olan şahıslarda bulunduğu kabul edilmelidir."
18. Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri
içtihadından sonraki dönemde, bireysel başvuru devam ederken başvurucunun
ölmesi durumunda ölenin mirasçılarına başvuruya devam edip etmeyecekleri
hususunda bildirimde bulunma yönünde bir uygulama gerçekleştirmemiş, ölüm
tarihinden sonra makul bir süre içinde kendiliğinden Anayasa Mahkemesine
başvurarak başvuruya devam etmek istediğini bildiren mirasçıların
-menfaatlerinin bulunup bulunmadığını da gözeterek- başvurularını incelemiştir
(örnek kararlar için bkz. Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018 [ölümden
yaklaşık üç ay sonra]; Fatma Ülker Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018
[ölümden iki ay sonra]). Buna karşılık mirasçıların başvuruyu devam ettirme
yönündeki iradelerini Anayasa Mahkemesine bildirmediği hallerde düşme kararı
verilmektedir (örnek kararlar için bkz. Ali Sedat Yücelik ve diğerleri, B. No:
2015/2574, 9/5/2018, §§ 22-25; Abbas Çelik ve diğerleri, B. No: 2014/749,
7/3/2018, §§ 26-29; Haşim Özpolat, B. No: 2014/3140, 21/9/2017, § 19 Şükran Çopuraslan, B. No: 2014/4695, 14/9/2017, § 22).
19. Anayasa Mahkemesi, ölenin mirasçılarının
başvuruyu devam ettirme iradelerinin ancak makul süre içinde yapılması hâlinde
geçerli olabileceğini kabul etmekle birlikte bu süreyi somutlaştırmamıştır.
Hukuki belirliliğin sağlanması bakımından mirasçıların başvuruyu devam ettirme
iradelerinin geçerli kabul edilebileceği makul sürenin ne olduğunun
belirginleştirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
20. 6216 sayılı Kanun"un 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrasında öngörülen otuz günlük bireysel başvuru süresinin mirasçılar
yönünden de kıyasen uygulanması gerektiği düşünülebilir. Ancak Türk hukukunda
mirasçıların mirası reddetme hakkını da haiz oldukları gözetildiğinde makul
sürenin tespitinde mirası ret süresinin de gözönünde
bulundurulması gerektiği değerlendirilmiştir. 4721 sayılı Kanun"un 606.
maddesinin birinci fıkrasında, yasal ve atanmış mirasçıların mirası üç ay
içinde reddedebilecekleri belirtilmiştir. Dolayısıyla bireysel başvuru
yapıldıktan sonra ölen başvurucuların mirasçılarının başvuruyu devam ettirme
yönündeki taleplerini Anayasa Mahkemesine iletebilecekleri makul sürenin -haklı
mazeretler saklı kalmak kaydıyla- ölüm tarihinden itibaren dört ay olarak
tespitinin uygun olacağı sonucuna ulaşılmıştır."
28. Mevcut başvuruda ise Ceyda Alaca ve Necibe Çağla Alaca"nın
sundukları mirasçılık belgesine göre Mehmet Necip Alaca"nın mirasçısı oldukları
ve süresinde başvuruya devam istediklerini beyan ettikleri görülmektedir. Diğer
taraftan Betül Gürsoy Hacıoğlu ve Ayşe Aydın"ın ibraz ettikleri el yazılı
vasiyetnameye göre 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun
517. maddesi çerçevesinde belirli mal bırakma niteliği taşıdığı ve yine aynı
mevzuat hükümlerine göre bu edimi yerine getirme yükümlülüğünün ise mirasçılara
ait olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bu uyuşmazlığın devam ettiği bildirilen
hukuk davası neticesinde çözümlenebileceği dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla
Betül Gürsoy Hacıoğlu ve Ayşe Aydın"ın taleplerinin değerlendirilmesine gerek
görülmemiş olup sunulan mirasçılık belgesine göre Ceyda Alaca ve Necibe Çağla
Alaca"nın başvuruya devam yönündeki beyanları dikkate alınmıştır.
C. Değerlendirme
29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
30. Kamu yararı amacına dayalı olarak kamulaştırılan
başvurucuların miras bırakanına ait taşınmaz mülkiyetinin Anayasa"nın 35.
maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku bulunmamaktadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, §
25). Buna göre başvuru konusu olayda Anayasa"nın 35. maddesi kapsamında
mülkiyet hakkının varlığı konusunda şüphe bulunmamaktadır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §
49).
31. Başvurucuların taşınmazının belirli bir kamu yararı amacı
çerçevesinde kamulaştırılmasının Anayasa’nın 35. maddesi anlamında sahip olunan
mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açıktır. Bu sebeple başvurunun
mülkiyetten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi
gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Külah, § 51).
32. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna
dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek
yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve
Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
33. Başvuru konusu olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz 2942 sayılı
Kanun"un 8. maddesi uyarınca satın alma usulü çerçevesinde anlaşma suretiyle
kanunda öngörülen yöntemince kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin kanuni
bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur.
34. Olayda imar planlarının yargısal denetimi hususunda herhangi
bir iptal davası açılmadığı ve başvurucunun taşınmazdaki payının da anlaşma
suretiyle kamulaştırıldığı görüldüğünden esasen yapılan imar düzenlemesinin ve
bu düzenlemeye dayalı kamulaştırmanın 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar
Kanunu"nun 10. maddesi ile 2942 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kamu yararı
amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca başvuruya konu taşınmazın kısmen de
olsa kamu yararı amacı doğrultusunda kullanıldığı tartışma konusu değildir.
Ancak başvurucu, taşınmazın kalan kısmının kamu yararı amacı dışında
kullanılmadığından yakınmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Nusrat Külah kararında da değinildiği üzere mülkiyetten yoksun
bırakan bir işlemin salt soyut olarak kamu yararı amacının bulunması kural
olarak yeterli olmayıp ayrıca kamu yararı amacının dayandığı sebeplerin somut
olarak gerçekleştirilmesi de gerekmektedir (Nusrat Külah, §§ 65, 69). Bu bağlamda müdahalenin meşru amacının
ölçülülüğü ile birlikte sorgulanarak sonuca varılması gerekmektedir.
35. Başvuru konusu olayda başvurucuların taşınmazının yol yapımı
için 30/11/2004 tarihinde kamulaştırılmasına karar verilmiş ve bu taşınmaz
satın alma usulü uygulanarak 16/12/2004 tarihinde Büyükşehir Belediyesi adına
tapuya tescil edilmiştir. Ancak başvurucuların miras bırakanı tarafından açılan
davada ilk derece mahkemesince tespit edildiği üzere 14/4/2007 tarihinde
bitirilen proje çerçevesinde uyuşmazlık konusu taşınmazın yalnızca 1.374,21 m2 yüz ölçümlü kısmı kamulaştırma amacı
doğrultusunda kullanılmıştır. Mahkemece yapılan keşif ve alınan teknik
bilirkişi raporuna göre bu taşınmazın kalan 3.301,79 m2 yüz ölçümlü kısmı ise E. Adak Kurban Satışı ve
Y. adlı şirket tarafından kullanılmaktadır (bkz. § 12).
36. Buna göre somut olayda kamu yararı kararında açıklanan amaç
yol ve refüj alanı oluşturmak olup bu amaçla imar düzenlemesi ve kamulaştırma
işlemi yapılmıştır. Kamulaştırma işlemi yapıldıktan sonra ise başvurucunun
iddiasına göre payının bulunduğu taşınmazın bir kısmı bu kamu yararı amacının
gerektirdiği şekilde yol olarak yapılmış ancak taşınmazın 3.301,79 m² yüz
ölçümlü kısmı ise kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanılmamıştır. Başvurucu
ise kamulaştırılan taşınmazın iadesi için dava açmış, ancak derece
mahkemelerince taşınmazın kısmen yol olarak kamu yararı amacına kullanıldığı
gerekçesi yanında özellikle taşınmazın kalan kısmının da refüj alanında
kaldığına değinilerek dava reddedilmiştir (bkz. § 13).
37. Gerçekten de kanun koyucu Anayasa"da yer alan güvencelere
uygun olarak kamulaştırma amacına veya kamu yararına yönelik herhangi bir
ihtiyaca tahsisi lüzumu kalmaması hâlinde taşınmazın kamulaştırılmasından
vazgeçilerek mülk sahibine iade edilmesini sağlayan çeşitli düzenlemeler
yapmıştır. Buna göre 2942 sayılı Kanun"un 22. maddesinde idarenin
kamulaştırmadan vazgeçmesiyle taşınmazın devri ve mülk sahibine iadesine
ilişkin hükümler düzenlenmiş, 23. maddede de mal sahibinin geri alma hakkı
hüküm altına alınmıştır (bkz. § 17).
38. Anayasa Mahkemesi daha önce Süleyman
Oktay Uras ve Sevtap Uras (B. No:
2014/11194, 9/3/2017) kararında yol şartıyla belediyeye terk edildikten sonra
imar planında değişiklik yapılarak konut alanına dönüştürülen ve başka bir
parsel ile birleştirilen taşınmazın önceki maliklerine iade edilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
39. Bununla birlikte somut olay çeşitli yönleriyle bu karardan
farklı özellikler göstermektedir. Olayda kısmen kamulaştırma amacı
doğrultusunda yol olarak terk edilen uyuşmazlığa konu taşınmazın kalan kısmının
gerek imar planında gerekse de fiilî durumda refüj alanı olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla fiilen refüj alanında yer alan bu nitelikteki bir taşınmazın kamu
makamlarınca iade edilmemesi makul görülebilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet
hakkına yapılan müdahale tazminat ödenmesi gibi başka giderim yollarıyla da
ölçülü kılınabilir.
40. Nitekim Anayasa Mahkemesi spor alanı olarak kamulaştırılan
taşınmazın makul bir süre geçtiği hâlde kamu yararı amacı doğrultusunda
kullanılmamasının şikâyet edildiği Derya Alpdoğan ve diğerleri kararında, aradan geçen
sürede taşınmazın değerinde yaşanan artış dikkate alındığında başvurucuya
ödenen kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek değerini yansıtmaktan uzak
kaldığına işaret etmiştir. Bu doğrultuda başvurucuların uğradıkları zararın
tazmin edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu
sonucuna varılmıştır (Derya Alpdoğan ve diğerleri, § 55).
41. Somut olayda da başvuruya konu taşınmaz bölümünün kamu
yararı amacı dışında özel kişilere devri söz konusu olmayıp bu kısmın
kamulaştırıldığı 2004 yılından beri -on dört yıl geçmesine rağmen- kamu yararı
amacı doğrultusunda kullanılmamasından şikâyet edilmektedir. Derece
mahkemelerinin kararlarında geçen "taşınmazın
kısmen kamu yararı amacına kullanılması hâlinde kalan kısmının iadesinin mümkün
olmadığı" yönündeki ifadeler mülkiyet hakkının korunmasının
gereklilikleri bakımından yukarıdaki anayasal ilkelere uygun düşmemektedir.
Bununla birlikte yukarıda da değinildiği üzere somut olayda olduğu gibi
taşınmazların fiilen iadesinin mümkün olmadığı durumlarda müdahalenin
ölçülülüğü tazminat ödenmesi suretiyle de mümkün görülebilir. Nitekim 2942
sayılı Kanun"un 23. maddesine göre böyle bir tazminat davası yolunun mevcut
olduğu anlaşılmakta olup olayda da refüj alanında olduğu için söz konusu
taşınmaz bölümünün iadesi fiilen mümkün görülmemiştir. Başvurucu ise başvuruya
konu ettiği davada tazminat talebinde bulunmamış olup yalnızca taşınmazın
iadesini talep etmiştir.
42. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
43. Bu durumda her ne kadar bütün başvuru yollarını tüketmesi
zorunluluğu bulunmamakta ise de başvurucunun somut olayın koşulları altında
etkili olabilecek ve başarı şansı sunan tazminat davası açma yoluna gitmediği anlaşıldığına
göre başvuru yollarının usulünce tüketildiğinden söz edilemez. Hâlbuki
başvurucu, iadesi mümkün görülmeyen taşınmaza yönelik bu iddialarını tazminat
davasında dile getirebilecek olup bu yolun etkili olmadığı yönünde açık bir
şikâyet de söz konusu değildir. Sonuç olarak başvurucunun söz konusu
şikâyetlerinin ancak belirtilen tazminat davasında tartışıldıktan sonra
başvuruya konu edilebileceği değerlendirilmiştir.
44. Buna göre belirtilen tazminat davası yolunun başvurucunun
durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu
olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin
bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
10/10/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
