

Esas No: 2014/5391
Karar No: 2014/5391
Karar Tarihi: 29/6/2016
AYM 2014/5391 Başvuru Numaralı MUHARREM BAŞ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUHARREM BAŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/5391) |
|
Karar Tarihi: 29/6/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Alparslan
ALTAN |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
Raportör Yrd. |
: |
Halil
İbrahim DURSUN |
Başvurucu |
: |
Muharrem BAŞ |
Vekili |
: |
Av. Sevil
ARACI BEK |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmeti sırasında ateşli silah yaralanması
sonucu ölüm olayının meydana gelmesi ve bu ölüm olayına ilişkin etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/4/2014 tarihinde Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 5/2/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu soruşturma
dosyasından tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı 107"nci Topçu Alayı
1"inci K/M Topçu Tabur Komutanlığı (Diyarbakır) emrinde asker iken 18/5/2012
tarihinde yaşamını yitiren 1991 doğumlu Onur Çağrı Baş"ın babasıdır.
1.Onur Çağrı Baş"ın Askerliğe Alınması ve Ölümü
8. Başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş 25/5/2011 tarihinde askere
sevk edilmiş ve 27/5/2011 tarihinde 3"üncü Piyade Eğitim Tugayına (Antalya)
teslim olmuştur. Onur Çağrı Baş, eğitim birliğine katılmasından sonra 30/5/2011
tarihinde yapılan "psikososyal Risk Faktörü Tarama Anketi"nde herhangi bir psikolojik rahatsızlığının
bulunmadığını belirtmiştir. Onur Çağrı Baş, "Erbaş Er Katılış
Anketi"nde de sadece kronik bronşit
astım rahatsızlığının bulunduğundan bahsetmiş; madde bağımlılığının
veya başka herhangi bir sorununun bulunmadığını ifade etmiştir.
9. Onur Çağrı Baş, Antalya"daki askerlik eğitimini tamamlamasını
müteakip Diyarbakır"daki 107"nci Topçu Alayı 1"inci Topçu Tabur Komutanlığına
katılmıştır. Onur Çağrı Baş, usta birliğine katılması akabinde 13/7/2011
tarihinde yapılan Psikososyal Risk Faktörü Tarama Anketi"nde de psikolojik
rahatsızlığının bulunmadığını belirtmiştir.
10. Onur Çağrı Baş 27/10/2011 tarihinde nöbet tuttuğu esnada
uyuduğu ve bu suretle nöbet yerini savunmasız bıraktığı gerekçesiyle 16"ıncı
Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Disiplin Mahkemesince yedi gün oda hapsi
cezası ile tecziye edilmiştir. Onur Çağrı Baş"ın bu cezası 6/2/2012 ile
13/2/2012 tarihleri arasında infaz edilmiştir. Onur Çağrı Baş ayrıca 15/2/2012
tarihinde nöbet yerinde uyurken üstlerince görülmüş ve bu eylem için de üç gün
oda hapsi cezası ile tecziye edilmiştir. Bu ceza ise 11/5/2012 ile 14/5/2012
tarihleri arasında infaz edilmiştir.
11. Başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B.,
18/5/2012 tarihinde 13.00 ile 16.00 saatleri arasında 26 numaralı kulede
nöbetçi olduğu için nöbet yerine gitmiştir. Doldur boşalt işleminin
yapılmasınından sonra Topçu Er M.B. nöbet kulesine çıkmış, başvurucunun oğlu
Onur Çağrı Baş ise nöbet mevziinde (yer mevzii) yerini almıştır. Kısa bir süre
sonra hem başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş hem de Topçu Er M.B. nöbet yerinde
uyuyakalmıştır.
12.Topçu Yarbay İ.Y., belirtilen saat diliminde Topçu Onbaşı
T.Y.nin kullandığı araç ile nöbet kulesinin bulunduğu yere gitmiş ve ilk önce
Onur Çağrı Baş"ı, ardından da Topçu Er M.B.yi uyurken görmüştür. Topçu Yarbay
İ.Y., her iki askeri de uyandırdıktan sonra nöbet yerinden ayrılmıştır.
13.Topçu Yarbay İ.Y.nin nöbet yerinden ayrılmasından bir müddet
sonra saat 15.30 sıralarında bir el silah sesi duyulmuş, silah sesinin geldiği
yere gidilmesi üzerine Onur Çağrı Baş"ın nöbet mevziinin içinde kafasından
vurulmuş bir vaziyette olduğu görülmüştür.
2. Ceza Soruşturması Süreci
a. Soruşturma Kapsamında Yapılan İlk İşlemler
ve Alınan Raporlar
14. Olay hakkında kendisine bilgi verilen 7"inci Kolordu
Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) Nöbetçi Askerî Savcı olay
yerinin olduğu gibi muhafaza edilmesi ve olay yeri inceleme ekibinin ölümün
gerçekleştiği yere yönlendirilmesi talimatını vermiş, ardından kendisi de saat
17.30 sıralarında olay yerine intikal etmiştir.
15. Saat 16.30 sıralarında olaydan haberdar edilen olay yeri
inceleme ekibi, saat 16.50"de olay yerine varmış ve Askerî Savcının ölümün
gerçekleştiği yere gelmesini müteakip olay yeri incelemesine başlamıştır. Olay
yeri incelemesi sonucunda hazırlanan 22/5/2012 tarihli olay yeri inceleme
raporu aşağıdaki şekildedir:
"(...)
...Bahse konu nöbet mevziinin betonarme yapı,
giriş kapısı bulunmayan, etrafının kum torbası ve içerisinin kum dolu
tenekelerle çevrili olduğu, üst kısmının metal saç ile örtülü olduğu görüldü.
Nöbet mevzii içerisinde tahta zemin üzerinde yüzüstü yatar vaziyette, baş kısmı
kuzey istikametinde üstünde haki kısa kollu fanilanın alt kısmında ise kamuflaj
pantolon ayaklarında asker botunun giyili olduğu erkek bir şahıs görüldü.
Ölenin (...) Topçu Er Onur Çağrı Baş isimli asker olduğu tespit edildi. Ölenin
vücudunun altında şarjör kısmının vücudundan dış kısma bakar vaziyette 1 adet
G3 piyade tüfeğinin olduğu görüldü, (2)
nolu delil numarası ile numaralandırıldığı, kafa bölgesinin olduğu kısımda
tahta zemin üzerinde kan lekesinin mevcut olduğu görülerek fotoğraflandı. Nöbet
mevzisi içerisinde üzerindeki diğer hücum yeleği ile üst mont kısmının
çıkarılarak mevzii içerisindeki talimat tahtası üzerine düzenli bir şekilde
bırakılmış olduğu, baş kısmında tahta ızgara kenarında Onur Çağrı BAŞ (91/2
tertip) ait künye levhasının, ayak hizasında tahta ızgara üzerinde 1 adet kum
torbası ile 1 adet erkek bir şahsa ait vesikalık fotoğraf olduğu görülerek
fotoğraflandı. Fotoğrafın arka kısmında "Sevgili BABACIM SENİ HEP
SEVECEĞİM ONUR" yazısının olduğu vesikalık fotoğrafın muhtemelen babasına
ait olduğu değerlendirildi.
Ekli olay yeri özel krokisinde (3) nolu delil
numarası ile gösterilen yerde (kum torbası içerisine isabet etmiş halde) 1 adet
deforme mermi çekirdeği olduğu görülerek kamera kaydıyla fotoğraflandı.
İncelemeye gönderilmek üzere delil poşetine konuldu. Ekli özel krokide (4) nolu
delil numarası ile gösterilen yerde (mevziinin batı duvarı dış kısmında kum
torbası hizasında) 1 adet 7,62 mm çapında kovan olduğu görüldü ve kamera
kaydıyla fotoğraflandı. İncelenmeye gönderilmek üzere delil poşetine konuldu.
Mevziinin batı duvarı iç kısmında mermi çekirdeğinin bulunduğu bölümde ölene
ait doku parçaları ile kan lekelerinin mevcut olduğu görüldü ve kamera kaydıyla
fotoğraflandı. Olay mahalli mevzii içerisi ve dış kısmında başka kayda değer iz
ve bulgu tespit edilemedi.
Ölenin vücudunun altında bulunan G3 piyade
tüfeği üzerinde tarafımızdan yapılan kontrol neticesinde; emniyetinin açık ve
(T) konumda, şarjörün üzerinde takılı vaziyette olduğu, namlu kısmında kan
lekesinin mevcut olduğu, şarjörün yerinden çıkarılarak kurma kolu çekildiğinde
atım yatağında 1 adet 7,62 mm çapında fişek olduğu, şarjör boşaltıldığında
içerisinde toplamda 18 adet 7,62 mm çapında fişek olduğunun görüldüğü, G3
Piyade tüfeği üzerinde tarafımızdan tozlama yöntemiyle yapılan parmak izi
incelemesinde mukayeseye elverişli parmak izi tespit edilemedi. Ölen Topçu Er
Onur Çağrı BAŞ ile aynı gün diğer mevzide nöbet tutan Topçu Er M.B.nin atış
artığı tespiti için el ve yüz swapları alındı. Olay mahalli ve çevresinde
ikinci ve üçüncü genel kontrollerde başkaca iz ve delil tespit edilemedi. Olay
mahallinin krokisi çizildi ve ölenin gerekli otopsi işleminde kamera kaydı ile
fotoğraf çekimi için Diyarbakır Askerî Hastanesine hareket edildi. Otopsi
işleminden önce ölenin on parmak izi alındı. Olay esnasında üzerinde bulunan 1
adet haki kısa kollu fanila üzerinde gerekli atış artığı tespiti için
tarafımızdan teslim alındı. Ölenin olay yerinde üzerinden çıkan diğer şahsi
malzemeleri delil poşetine konularak Askerî Savcılığa teslim edildi ve
yapılacak başka bir işlem kalmadığından olay yeri incelemesine 18.5.2012 günü
son verildi."
16. Olay yerinde yapılan incelemenin tamamlanması üzerine
müteveffanın koğuştaki dolabı, yatağı ve sivil eşyalarının bulunduğu çantası
kontrol edilmiştir. Yapılan bu kontrolde delil olma niteliğine haiz bir
bulguya, intihara ilişkin bir nota veya yazıya rastlanmamıştır.
17. Olay yeri incelemesi işleminden sonra ceset üzerinde ölü
muayenesi işlemi gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen ölü harici muayenesinde
aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
"1. Mentum hemen altında elle
yapılandırıldığında yaklaşık 3 cm çapında ölçülebilen kenarları yıldızvari ve
tüm kenarlarında çepeçevre is bulaşığı içeren, tepe kısmında yarım ay şeklinde
namlu izi bulunan, yara içerisinde yumuşak dokularda barut artığı tefrik edilebilen
atipik ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası,
2. Verteks bölgesine uyan yaklaşık ebadı 5x6 cm ölçülebilen kemik defekti oluşturmuş ve
içerisinde beyin dokusunun açığa çıkmış olduğu atipik ateşli silah mermi
çekirdeği çıkış yarası mevcut olduğu görüldü.
Sağ kaş üzerinde 2x1, sağ elmacık kemiği göz çukuru dış yan sınırında 2x1 ve bunun hemen dış yanında 3x1 cm.lik tabanı parlak görünümünde sıyrıklı ekimoz,
sağ diz kapağı üzerinde 0,9x0,8
cm.lik tabanı mat görünümde ve kenarlarında iyileşme emaresi gösteren ekimoz
mevcut olduğu görüldü.
Sol kol dış yan yüzde enlemesine ve birbirine
paralel liner tarzda kesi nedbeleri izlendi. Sağ el dış yan yüzde kurumuş kan
izleri dikkat çekti.
Anal muayenede postmortem dilatasyon dışında
harici travmatik değişim izlenmedi.
Yukarıda tarif edilenler dışında cesette
haricen başkaca darp cebir izi, kesici-delici alet yarası, boğma ya da
boğuşmaya bağlı izler, asıya bağlı telem izi ya da elektrik giriş çıkışıyla
uyumlu cilt lezyon ya da lezyonları tespit edilmedi."
18. Ölü harici muayenesine katılan bilirkişiler tarafından kesin
ölüm sebebinin tespit edilemediğinin belirtilmesi üzerine klasik otopsi
yapılmasına karar verilmiştir. Klasik otopsi işlemi sonucunda hazırlanan
18/5/2012 tarihli otopsi raporunun sonuç kısmında aşağıda belirtilen tespitlere
yer verilmiştir.
"1. Kişinin kafa bölgesinde bir adet
ateşli silah yarası tespit edilmiş olup, oluşturduğu yaralanmanın müstakilen
öldürücü nitelikte olduğu,
2. Ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası
cilt altı bulgularına göre atışın bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu,
3. Cesetten mermi çekirdeği elde edilmediği,
4. Kişinin ölümünü atipik ateşli silah mermi
çekirdeği yaralanmasına bağlı çok sayıda yüz kemik ve kafatası kemiği
kırıklarıyla birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana
gelmiş olduğu kanaatindeyiz."
19. Onur Çağrı Baş"ın sağ ve sol el avuç içi ve el üstleri ile
yüz bölgesinden; nöbet arkadaşı Er M.B.nin sağ ve sol el avuç içi ve el üstleri
ile yüz ve boyun bölgesinden alınan numuneler ile Onur Çağrı Baş"ın atleti
üzerinde Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü tarafından atış
artığı analizi yapılmıştır. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü
tarafından hazırlanan 25/5/2012 tarihli ekspertiz raporunda aşağıdaki tespitler
yapılmıştır:
"(...)
-Atlet svabında atış artıkları tespit
edilmiştir.
-Onur Çağrı BAŞ"a ait sol ve sağ el avuç içi
ve el üstü svapları ile yüz svabında atış artıkları tespit edilmiştir.
- M.B.ye ait svaplarda atış artıklarına
rastlanmamıştır."
20. Onur Çağrı Baş"a ait 320920 seri numaralı silah ile on dokuz
fişek, bir adet kovan ve bir adet mermi çekirdeği gömlek parçası gerekli
tetkiklerin yapılması amacıyla Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı
Müdürlüğüne gönderilmiştir. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün
30/5/2012 tarihli raporunda, 320920 seri numaralı silahın ateş etmesine mani
mekanik herhangi bir arızasının bulunmadığı, gönderilen on dokuz fişekten
üçünün deneme amaçlı kullanılması sonucunda patladığının görüldüğü, incelenmek
için gönderilen 7.62x51 mm çap ve tipindeki bir adet kovanın 320920 seri
numaralı tüfek ile atılmış olduğu, bir adet mermi çekirdeği gömlek parçasının
ise çarpma, sürtünme ve kopmadan dolayı üzerinde bulunan teşhis ve tespite
elverişli nitelikteki karakteristik izlerini yitirdiği görüldüğü ve bu sebeple
üzerinde mukayeseli inceleme yapmanın mümkün olmadığı tespitleri yapılmıştır.
21. Otopsi sırasında Onur Çağrı Baş"tan alınan kan ve idrarın
Adli Tıp Kurumu Diyarbakır Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesince incelenmesi
neticesinde hazırlanan 31/5/2012 tarihli raporda aşağıdaki tespitler
yapılmıştır:
"(...)
1. Kanda yapılan analiz sonucunda;
a-) Alkol (etanol, metanol) bulunmadığını,
B-) Sistematiğimizdeki uyutucu-uyuşturucu
maddeler aranmış olup (56 ng/ml) THC-11-COOH (Esrar) bulunduğunu,
sistematiğimizdeki diğer uyutucu-uyuşturucu maddeler aramış olup bulunmadığını,
2. İdrarda yapılan analiz sonucunda;
THC-11-COOH (Esrar) bulunduğunu,
sistematiğimizdeki diğer uyutucu-uyuşturucu maddeler aramış olup bulunmadığını
bildirir rapordur."
22. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü, olay
yerinde bulunan vesikalık fotoğrafın arka tarafında yazılan "Sevgili BABACIM SENİ HEP SEVECEĞİM ONUR"
yazısının Onur Çarğı Baş"ın elinden çıkıp çıkmadığı yönünde teknik incelemeler
yapmış ve söz konusu yazının Onur Çağrı Baş"ın elinden çıktığı yönünde görüş
bildirmiştir.
b. Başvurucunun ve Tanık Olarak Dinlenen
Kişilerin Beyanları
23. Nöbetçi askerî savcı, ölüm olayının meydana geldiği gün olay
tarihinde müteveffa ile birlikte nöbet tutan Topçu Er M.B. ile kendi cep
telefonunu müteveffaya kullandıran Er N.Ç.nin ifadesini almıştır.
24. İfadesi alınan Topçu Er M.B., müteveffa Onur Çağrı Baş"ın
kendisinin üst devresi olduğunu, olay tarihinden önceki gece de müteveffa ile
birlikte nöbet tuttuğunu, geceleyin Onur"da anormal bir durum sezinlemediğini,
o gece birlikte tuttukları nöbet esnasında Onur"un nişanlısıyla mesajlaştığını,
daha sonra Onur ile sohbet ettiklerini, Onur"un sohbet esnasında nişanlısından
bahsettiğini, nişanlısının annesinin ilişkilerine onay vermediğini söylediğini,
nöbetin bitmesi üzerine hem Onur"un hem kendisinin koğuşa giderek istirahate
çekildiğini belirtmiştir. Topçu Er M.B., ölümün gerçekleştiği nöbet günü
yaşananlara ilişkin olarak ise aşağıdaki şekilde beyanda bulunmuştur:
"Benim, 18 Mayıs 2012 günü 13.00-16.00
saatleri arasında Onur ile yine 26 No"lu nöbet me(v)ziinde nöbetim vardı. Bu
kapsamda Onur ile birlikte öğlen 12.30 sıralarında eğitim alanından silahla
gittik ve silahlarımızı aldık. Akabinde de devriye ile birlikte doldur boşalt
istasyonuna geçtik. Bu esnada Onur, F.Y. isimli askerden kendisine telefon
getirmesini istedi. F.Y. de telefonun şarjda olduğunu söyledi. Biz de akabinde
doldur boşalt yaptıktan sonra devriye ile birlikte nöbet mevziine geçtik. Nöbet
mevziine varmamızı müteakip biraz dinlenerek orada bulunan çeşmeden su içtik.
Akabinde ise ben nöbet kulesine çıktım. Onur da nöbet mevziinde bulunan
yağmurluğu alarak benim bulunduğum nöbet kulesine doğru geldi ve benden telsizi
istedi. Ben de telsizi kendisine verdim. Akabinde ise Onur aşağı tarafta kalan
nöbet mevziine girerek mevziinin içerisine yağmurluğu serdi ve uyumaya başladı.
Onur yaklaşık olarak 2 saat kadar nöbet mevziinde uyuduktan sonra ben de nöbet
kulesinde uyuyakalmışım. Bir müddet sonra uyandığında Tabur Komutanımız Topçu
Yarbay İ.Y.nin nöbet kulesine gelmesini müteakip uyandım. Onur, bu esnada nöbet
mevziinde silahıyla çapraz şekilde nöbet tutuyordu. Akabinde ise Tabur
Komutanımız benim ismimi aldı ve ardından da nöbet mevziinden ayrıldı. Onur da
bunun üzerine nöbet mevziinde bulunan yağmurluğu yerine bıraktı ve akabinde de
sinirli bir şekilde silahını yere doğru fırlatarak "Şansımı (...), benim
bu askerlik bitmez." şeklinde bağırmaya başladı. Ben de bunun üzerine
Onur"un yanına indim ve "Belki ceza almayız" diyerek kendisini teskin
etmeye çalıştım. Onur da bunun üzerine "Sen niye uyudun" diyerek bana
kızdı ve akabinde de "Ben seni bilmem ama bu benim üçüncü veya dördüncü
vukuatım. 30 gün daha ceza alırım ben, bu askerlik bitmez" dedi. Ardından
da beni nöbet kulesine geri gönderdi. Benim nöbet kulesine çıkmamı müteakip ise
Onur, yerdeki silahını alarak mevziinin içine koydu ve ardından da mevziinin
giriş kapısına oturarak düşünmeye başladı. Kısa bir süre sonra ise mevziiye girerek
hücum yeleğini ve kamuflajının üst kısmını çıkararak mevziinin içine koydu.
Daha sonra da kendisi mevziinin içerisinde oturmaya başladı. Ben de bu esnada
nöbet kulesindeki mevziinin içine girerek dürbünle çevreyi gözetlemeye
başladım. Yaklaşık olarak 5 dakika sonra ise Onur"un bulunduğunu nöbet
mevziinden bir el silah sesi geldi ve ben de bunun üzerine derhal kuleden
inerek nöbet mevziine gittim. Mevziinin içerisine girdiğimde Onur"un kafasından
vurulmuş olduğunu ve karın üstü bir şekilde mevziinin içerisinde yattığını
gördüm. Bunun üzerine panikleyerek mevziiden dışarıya çıktım ve bağırmaya
başladım Hemen akabinde de mevziide bulunan telefon ile tabur merkezini
arayarak yardım istedim. Kısa bir süre sonra da bulunduğunuz yere askeri bir
araç ile birlikte E. Binbaşımızın geldiğini hatırlıyorum. Bu esnada yaşamış
olduğum olayın şokuyla ben kendimden geçmişim. Daha sonra neler yaşandığını tam
olarak hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde nöbet mevziinin yaklaşık 25-30 metre
arka tarafında kolumda serumla yerde yatıyordum."
25. Topçu Er M.B. ayrıca Onur"u vurulmuş vaziyette gördükten
sonra silaha herhangi bir suretle dokunmadığını, Onur"un ve diğer askerlerin
kötü muameleye maruz kaldığına bugüne kadar şahit olmadığını ifade etmiştir.
Olay günü ifadesi alınan Er N.Ç. ise özetle müteveffayı çok iyi tanıdığını,
müteveffanın kız arkadaşının bulunduğunu, müteveffanın kız arkadaşının
ailesinin bu ilişkiyi istemediğini, kendisine ait telefonu olaydan bir önceki
gece Onur"un ödünç aldığını ve kız arkadaşıyla mesajlaştığını, o gecenin
sabahında Onur"un kız arkadaşından ayrıldığını kendisine söylediğini,
kendisinin de "Hayırlısı olsun."
dediğini, Onur"un moralinin bozuk gibi gözükmediğini belirtmiştir.
26. Askerî savcı, Onur Çağrı Baş"ı nöbet yerinde uyur vaziyette
gören Topçu Yarbay İ.Y.nin ifadesini 13/6/2012 tarihinde almıştır. Topçu Yarbay
İ.Y.nin ifadesi aşağıdaki şekildedir:
"Saat 14:30 sıralarında 26 nolu nöbet
mevziine araçla intikal ettim. Kulede 2 nöbetçi olması gerekirken kimsenin
olmadığını farkettim. Nöbet mevziinin içine girdiğimde Onur Çağrı BAŞ"ın hücum
yeleğini çıkarmış, silahını ve teçhizatını taşa yaslamış, yağmurluğunun üzerine
yatmış bir vaziyette olduğunu, diğer nöbetçinin ise sırt üstü yattığını, tüfek
ile teçhizatının üzerinde olmadığını gördüm. Nöbetçileri uygun şekilde
uyandırdım. Nöbetlerine hazır bir hale getirmek için uykularının dağılmasını
sağlamaya çalıştım ve oradan ayrılarak aşağıya indim. Bölük komutanını
çağırdım. Nöbetçilerinin uyuduğunu söyledim. Bu nöbetçiler hakkında gerekli
idari işlemin yapılmasını söyledim. 15:30 civarında servislerin halen
gelmediğini gördük. Sonrasında tabur nöbetçi subayı olduğunu zannettiğim
rütbeli tarafından Onur Çağrı BAŞ"ın kendini tüfekle vurduğundan haberdar
edildik. Acilen olay mahalline intikal ettik. Diğer nöbetçi ağlamaktaydı.
Aşağıya Onur"un mevziisine indiğimizde çenesinin altında kan izi olduğunu
gördüm. Nabzına baktım, nabız alamadım. Derhal sağlık ekibinin gelmesi için
emir verdim. Binbaşı E.E. de Onur"un nabzına baktı fakat o da nabız alamadı.
Sonrasında Onur"un kafasının üstünde de kan ve mermi izi olduğunu gördüm.
Derhal Askerî Savcılığa haber verildi. Savcı olay yerine gelerek olaya el
koydu.
Ben, Onur Çağrı Baş"ı ismen tanımazdım. Asker
hakkında kanaatim de bulunmamaktaydı. Biz genelde sorunlu personelleri
tanırdık. Bu personel sorunlu bir personel değildi. Ölüm olayına kadar asker
ile ilgili psikolojik, ailevi ve maddi sorunları ile ilgili hiçbir duyumumuz
olmamıştır. Asker birliğimize geçen yılın Temmuz veya Ağustos ayında katılış
yapmıştır. Olaydan sonra kız arkadaşıyla ayrılmış olduğundan dolayı
sorunlarının olduğunu, Onur"un ailesinin kız arkadaşı ile olan birlikteliğini
onaylamadığını öğrendik ve olaydan bir hafta önce dayısının vefat ettiğini
öğrendiğini ve dayısını çok sevdiğini hatta babasından da öte gördüğünü
öğrendik. Üst üste gelen bu olumsuzluklar neticesinde psikolojik bir bunalım
yaşadığı kanaatindeyim. Daha önce nöbet talimatına aykırı hareket etmek
suçundan ötürü 3 ve 7 gün olmak üzere oda hapsi cezası almış ve bu cezaları
infaz edilmiştir. Annesinin felçli olduğu ve babasının da 10 gün önce işsiz
kaldığı malumatına ulaştık. Ben, Onur Çağrı BAŞ"ı nöbet esnasında uyurken
yakaladığımda kendisine küfür veya dayak gibi eylemlerde kesinlikle bulunmadım.
Uygun bir üslupla nöbete hazırlanmaları konusunda telkinlerde ve ikazlarda
bulundum. Hiçbir fiili temasım olmamıştır. Ben, nöbetçi askerlerin mahkemede
cezalandırılmaları taraftarıydım. Bu sebeple kendilerine olumsuz, rencide edici
hiçbir eylemin gerçekleşmedi. Birliklerinde de herhangi bir kötü muameleye
maruz kaldıklarını düşünmüyorum. Böyle bir tespitimiz de olmamıştır. Bu hiç
beklemediğimiz bir olaydı. Şaşkınız ve üzgünüz."
27. Askerî savcı, Onur Çağrı Baş"ı nöbet yerinde uyur vaziyette
gören Topçu Yarbay İ.Y.nin şoförlüğünü yapan ve bu olaya şahitlik eden Er
T.T.nin ifadesini 13/7/2012 tarihinde almıştır. Er T.T.nin ifadesi şöyledir:
"...komutanımızın emri ile 26 numaralı
nöbet mevziine geçtik. Akabinde ise tabur komutanımız araçtan indi ve nöbet
mevziilerini kontrol etti. Bu esnada ilk olarak Topçu Er Onur Çağrı BAŞ"ın
bulunduğu mevziiye yöneldi ve mevziinin içerisine girdi. Bu esnada Onur
mevziinin giriş kapısına sırtı dönük bir vaziyette ve kamuflaj kıyafetinin üst
kısmını çıkarmış bir halde mevziinin içinde uyuyordu. İ.Y. Yarbayımız kısa bir
süre Onur"un başında durdu ancak Onur uyanmadı. Bunun üzerineİ.Y. Yarbayımız
dürtmek suretiyle uyandırdı. Bunun üzerine Onur uyandı ve hemen ayağa kalktı.
Tabur komutanımız da Onur"a kıyafetlerini giymesini, teçhizatını kuşanmasını ve
silahını alarak nöbetine devam etmesini söyledi. Akabinde ise İ.Y. Yarbayımız
Onur"a ismini sordu ve Onur da ismini söyledi. Akabinde ise Onur kıyafetlerini
giyerek mühimmat ve silahını yerden aldı. Ardından da çapraz tutuşta nöbetini
tutmaya devam etti. İ.Y. Yarbayımız da akabinde nöbet mevziinden ayrılarak su
deposunun bulunduğu nöbet kulesine çıktı. Burada da ismini daha sonradan
öğrendiğim M.B.nin hücum yeleğini çıkarmış bir vaziyette kulede uyuduğunu gördü.
Ben bu esnada kulenin aşağısında aracın yanında bekliyordum ancak konuşanları
duyabilecek bir mesafede duruyordum. İ.Y. Yarbayımız ilk olarak M.B.yi
uyandırmadan kulenin içine baktı. Ardından da seslenmek suretiyle M.B.yi
uyandırdı. M.B. de bunun üzerine ayağa kalktı. M.B. ayağa kalkınca uykunun
etkisiyle dengesini kaybeder gibi oldu. Bunun üzerine tabur komutanımız M.B.yi
kolundan tuttu ve "uykun açılsın, merdivenlerden aşağı in ve tekrar yukarı
çık" dedi. M.B.nin aşağıya inip çıkmasını müteakip tabur komutanımız
M.B.ye silahını alıp mevziiye geçmesini emretti. Ardından da M.B.nin de ismini
alarak kuleden aşağıya indi. Akabinde ise İ.Y. Yarbayımız ile araca binerek
tabur binasına geri döndük. Tabura varmamızı müteakip komutanımız bana Topçu
Teğmen E.O.yu çağırmamı emretti. Ben de bunun üzerineE.O. Teğmenimize haber
verdim ve kısa bir süre sonra odaya gelen E.O. Teğmenimiz ile tabur komutanımız
odada görüştüler. (...)
LÜZUMU ÜZERİNE SORULDU: Onur Çağrı BAŞ ile
M.B.yi nöbet esnasında uyurken yakalayan Tabur Komutanımız Topçu Yarbay İ.Y.nin
her iki arkadaşımıza karşı herhangi bir kötü sözü, onur kırıcı davranışı ve
herhangi bir fiili müdahalesi olmamıştır. Hatta bu esnada tabur komutanımız
sesini dahi yükseltmemiştir. Sadece her iki arkadaşımıza teçhizatlarını
kuşanarak nöbetlerine devam etmesini söylemiştir."
28. Askerî Savcı, Topçu Yarbay İ.Y.nin Onur Çağrı Baş"ı nöbet
yerinde uyur vaziyette görmesinden sonra gerekli işlemlerin yapılması
talimatını verdiği Topçu Teğmen E.O.nun da ifadesini almıştır. Topçu Teğmen
E.O. ifadesinde özetle Onur"un maddi, ailevi ve psikolojik bir sorunu olup
olmadığını bilmediğini, olay günü Topçu Yarbay İ.Y.nin kendisini yanına
çağırarak Onur ile M.B.yi nöbette uyurken yakaladığını söylediğini ve olay ile
ilgili tutanak tutularak gerekli işlemlerin yapılmasını emrettiğini
belirtmiştir.
29. Askerî savcı ayrıca taburda santral işletmeni olarak görev
yapan Er G.K. ile Topçu Başçavuş M.S.D.nin ifadesini almıştır. Er G.K. ile
Topçu Başçavuş M.S.D.nin ifadelerine göre müteveffa Onur Çağrı Baş olay günü
saat 15.15 sıralarında kendilerini aramış ve nöbet yerinde uyurken tabur
komutanına yakalandığından ve ceza almaktan korktuğundan bahsetmiştir.Er
G.K.nın ifadesinin ilgili kısmı" (...)
Onur beni saat 15.15 sıralarında nöbet yerindeki telefonla aradı ve Tabur
Komutanımız Topçu Yarbay İ.Y.nin kendisini nöbet yerinde uyurken yakaladığını
ve bu nedenle ceza almaktan korktuğunu söyledi. Akabinde de benden (...) Bölük
Astsubayı Topçu Başçavuş M.S.D.yi bağlamamı istedi. Ben de bunun üzerine Onur"u,
M.S.D. Başçavuşun hattına yönlendirdim. Yaklaşık 15-20 dakika sonra ise Onur
ile birlikte nöbet tutan Topçu Er M.B. beni nöbet yerindeki askerî hattan aradı
ve paniklemiş bir şekilde "Abi, abi; Onur kendi kafasına sıktı."
dedi. Ben ilk olarak M.B.nin şaka yaptığını zannettim. Kendisine ciddi olup
olmadığını sorduğumda "Abi vallahi Onur kafasına sıktı." şeklinde
cevap geldi. Ardından da hat kesildi (...)" şeklindedir. Topçu
Başçavuş M.S.D.nin ifadesinin ilgili kısmı ise "(...)
Öğleden sonra saat 15.30 sıralarında Onur beni nöbet yerindeki telefonundan
aradı ve bana Tabur Komutanımız Topçu Yarbay İ.Y.nin nöbet esnasında uyurken
kendisini yakaladığından bahsetti. Ben de bunun üzerine Onur"a, yazıhanede
olduğumu ve nöbetinin bitmesini müteakip bu husus ile ilgili olarak
görüşebileceğimizi söyledim. Akabinde de telefon görüşmesini sonlandırdık. Bir
müddet sonra ise batarya komutan vekilimiz Topçu E.O. beni telefonla aradı ve
Onur"un nöbette iken intihar ettiğini söyledi (...)"
şeklindedir.
30. Askerî savcı tarafından dinlenen diğer tanıklar da genel
olarak Onur Çağrı Baş"ın herkesle iyi geçinen biri olduğu ve psikolojik
sorunları bulunduğuna dair bir bilgilerinin bulunmadığı sadece bazı dönemlerde
kız arkadaşıyla sorunlar yaşadığı yönünde beyanda bulunmuştur.
31. Askerî Savcılığın talimatıyla başvurucu ile müteveffanın
annesi ve kız arkadaşının da ifadeleri alınmıştır. Başvurucu 19/10/2012 tarihli
ifadesinde özetle Onur"un askere gitmeden önce maddi, ailevi ya da psikolojik
bir sorununun bulunmadığını, Onur"un askerlik esnasında da herhangi bir
sıkıntısından kendisine bahsetmediğini, oğlunun bir kız arkadaşının bulunduğunu
bilmediğini; ancak, oğlunun kız ya da başka herhangi bir sebepten dolayı
intihar edecek birisi olmadığını, oğlunun kendi ile barışık, hayalleri ve
idealleri olan birisi olduğunu, oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanı
tarafından görülmesinden kısa bir müddet sonra kendisini vurduğundan
bahsedildiği ve oğlunun aldığı disiplin cezaları nedeniyle disko denilen yerde
tutulmuş olduğu dikkate alındığında, oğlu ile tabur komutanı arasında
geçenlerin aydınlığa kavuşturulması ve disko denilen yerde neler yaşandığının
ortaya konulması gerektiğini belirtmiştir. Müteveffanın annesi de başvurucu ile
benzer şekilde beyanda bulunmuştur. Müteveffanın kız arkadaşı ise 17/10/2012
tarihli ifadesinde özetle olay tarihinde Onur"un kız arkadaşı olduğunu, Onur"un
askerliğinin bitmesinden sonra Onur ile evlenmeyi planladıklarını, olayın
meydana geldiği tarihte ve daha öncesinde Onur ile herhangi bir tartışmasının ve
probleminin olmadığını, olay günü Onur ile görüşmediğini; ancak, olaydan bir
önceki gece mesajlaştıklarını, mesaj konularının geleceğe dönük şeyler
olduğunu, Onur"un askere gitmeden önce herhangi bir sorununun bulunmadığını,
Onur ile tabur komutanı arasında geçenlerin ve disko denilen yerde neler
yaşandığının açıklığa kavuşturulması gerektiğini belirtmiştir.
32. Askerî Savcılık, müteveffanın Disiplin Ceza ve Tutukevi"nde
bulunduğu dönemlerde müteveffa ile aynı koğuşta bulunan tüm kişilerin listesini
107"nci Topçu Alayı 1"inci Topçu Tabur Komutanlığından istemiştir. Bu kapsamda
dinlenen tanıklar genel olarak Onur"un kendilerine herhangi bir sıkıntısından
bahsetmediğini ve bu dönemde herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadıklarını
belirtmiştir.
c.Soruşturma Sonucunda Verilen Karar
33. Askerî Savcılık, 31/12/2013 tarihli ve E.2013/293,
K.2013/352 sayılı kararıyla "(...) Olay
yeri inceleme raporu, tanık beyanları, adli muayene ve otopsi bulguları,
uzmanlık raporları, silah teslim belgesi, idari tahkikat dosyası ile diğer tüm
deliller birlikte değerlendirilip yorumlandığında; müteveffa Topçu Er Onur
Çağrı BAŞ"ın 18 Mayıs 2012 günü 13:00-16:00 saatleri arasında 26 numaralı
kulede tutmuş olduğu nöbeti esnasında, kendisine zimmetli olan "320920" seri numaralı 7.62 mm G-3 A-3 piyade
tüfeğinin emniyet mandalı açıp tek atım konumuna getirdiği, ardından ise kurma
kolunu çekip bırakmak suretiyle tam dolduruşa almış olduğu silahının namlusunu
çenesinin altına doğru dayamasını müteakip silahının tetiğine basmak suretiyle intihar
ettiği, intihar olayının oluşumunda ise ceza hukuku bakımından herhangi bir
kişi ya da kuruma izafe edilebilecek kusurlu (ihmali, kasıtlı veya taksirli)
bir davranışın bulunmadığı sonucuna varıldığı..." gerekçesiyle
kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
34. Başvurucu 3/2/2014 tarihli dilekçede özetle psikolojik
sorunları bulunmayan oğlunun intihar etmediğini düşündüğünü, soruşturmanın
eksik yürütüldüğünü, olayın intihar eylemi sonucunda gerçekleştiği kabul
edilecek olsa dahi Onur"un bu psikolojiye nasıl girdiğinin hiç
değerlendirilmediğini, Onur"un nöbet esnasında uyurken tabur komutanına
yakalanmasının yeterince irdelenmediğini, Onur intihar etmiş ise onu bir anda
intihar kararı almaya sürükleyen bu olayın basit bir uyarı olamayacağını, otopsi
raporunda göz çevresinde bulunduğu belirtilen izlerin yumruk atılması sonucu
oluşabilecek bir ize benzediğini, bu izin soruşturma esnasında yeterince
irdelenmediğini, vakit geçirmeksizin ambulans çağrılmamasının sebebinin
araştırılmadığını, otopsi raporunda oğlunun sol kolunda kesiler olduğundan
bahsedildiği dikkate alındığında matbu bir ankete göre oğluna silah
verilmesinin doğru olmadığını, oğlunun kız arkadaşı ile bir sorununun
bulunmadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etmiştir.
35. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, 2"nci Hava
Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinin (Askerî Mahkeme) 6/3/2014 tarihli ve
2014/62 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
36.Anılan karar 18/3/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
37.Başvurucu 16/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
38. Başvurucu anılan olay sebebiyle Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) nezdinde tam yargı davası açtığına ilişkin herhangi bir bilgi
vermemiştir. Anayasa Mahkemesi, bu hususta bilgi edinmek maksadıyla AYİM Genel
Sekreterliğine 2/5/2016 tarihinde müzekkere yazmış ve söz konusu olay sebebiyle
başvurucu tarafından açılmış bir tam yargı davasının bulunup bulunmadığını
sormuştur.AYİM Başkanlığı 5/4/2016 tarihli yazı ilekayıtlarında Muharrem Baş adına
kayıtlı bir davaya rastlanmadığını bildirmiştir.
B. İlgili Hukuk
39. 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu
ve Yargılama Usulü Kanunu’nun “Mahkeme
kuruluşu” başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Askerî mahkemeler, bu Kanunda aksi
yazılı olmadıkça üç askerî hâkimden kurulur.
Askerî mahkeme kurulunda bulunanların en
kıdemlisi, mahkeme başkanlığı görevini yapar."
40. 26/10/1963 tarihli ve 357 sayılı Askerî Hâkimler Kanunu’nun “Bağımsızlık, teminat ve ödevler” başlıklı
37. maddesi şöyledir:
“Askerî hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yaparlar. Hiçbir organ, makam, merci
veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve
talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Askerî hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Askerî hâkimler, Anayasada belirlenen hâkimlik
ve savcılık teminatı esasları çerçevesinde adalet, tarafsızlık, doğruluk ve
dürüstlük, tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkelerine göre görev
yaparlar.
Askerî hâkimler azlolunamazlar. Bir mahkemenin
veya kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa aylık ve ödeneklerinden ve diğer
özlük haklarından yoksun kılınamazlar ve bu Kanunda belirtilen istisnalar
dışında, kendileri istemedikçe altmış yaşını bitirinceye kadar emekliye sevk
olunamazlar.
Ağır ceza mahkemelerinin görevine giren
suçüstü halleri dışında, suç işlediği ileri sürülen askerî hâkimler,
yakalanamaz, üzerleri, konutları ve araçları aranamaz, sorguya çekilemezler.
Ancak durum, derhal Millî Savunma Bakanlığına bildirilir. Bu fıkra hükmüne
aykırı hareket edenler hakkında genel hükümlere göre doğrudan doğruya
soruşturma ve kovuşturma yapılır.
Askerî hâkimlere Millî Savunma Bakanlığı
tarafından mesleki unvanlarını gösterir kimlik belgesi verilir.”
41. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı
172. maddesi şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi
sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi
alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı,
süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu
davası açılamaz.
…”
42. 353 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya
yer olmadığına dair karara itiraz” kenar başlıklı 107. maddesi
şöyledir:
"Askerî savcı tarafından verilen
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan
kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ile şüpheli ve suçtan zarar görene
bildirilir.
Bu karara karşı teşkilâtında askerî mahkeme
kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ya da suçtan zarar gören,
kararın kendilerine tebliğinden itibaren onbeş gün içinde kararı veren askerî
savcının teşkilâtında olduğu askerî mahkemeye yer itibarıyla en yakın askerî
mahkemede itiraz edebilirler. En yakın askerî mahkemenin tayininde kararsızlık
olursa, bu husus Millî Savunma Bakanlığınca giderilir. İtiraz isteminde kamu
davasının açılmasını haklı gösterecek olaylar ve deliller gösterilir."
43. 24/11/1986 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanan 86/11092
sayılı mülga Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliği"nin
(Yönetmelik) Onur Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 4.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Yönetmeliğe bağlı ekler aşağıda
gösterilmiştir:
1) Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görevli general, amiral, üstsubay, subay, yedek subay,
astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, Askerî öğrenci, yedek subay adayları,
yükümlüler ve erlerin sağlık yeteneklerine göre gruplandırmalarını gösteren
Hastalık ve Arızalar listesi."
44. Anılan Yönetmelik"in Onur Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı
tarihte yürürlükte bulunan 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yükümlülerin ilk sağlık muayeneleri
Askerlik Kanunu gereğince son yoklama sırasında askerlik şubelerinde toplanan
askerlik meclisindeki iki tabip (birisi sivil olabilir) tarafından aşağıdaki
şekilde yapılır.
1) Ruh
ve beden durumları ile iç organları dikkatle gözden geçirilir, nabız sayılır,
kan basıncı ölçülür, çıplak olarak belirlenen boy ve kilolar tespit edilir.
Soluk alma ve vermedeki göğüs genişlikleri ve muayene sonunda bulunan hastalık
ve arızalar kaydedilir. Yükümlünün bildiği herhangi bir hastalık veya arızası
olup olmadığına ilişkin ve muayene sırasında herhangi bir sağlık yakınması
bulunup bulunmadığına ilişkin ekte yer alan Yükümlülere Yoklamalarda
Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formuna uygun yazılı beyanı alınır.
Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızasına ilişkin elinde mevcut bulunan
tıbbi belgelerin birer örnekleri de alınarak yükümlünün beyanı ile birlikte
askerlik şubesinde muhafaza edilir.
2)
Yükümlünün beyan ettiği hastalık veya arızası ya da fizik muayene ile saptanan
bozuklukları nedeniyle muayene sonucunda karar verilemeyenlerle gözlem altında
bulunmaları, uzman tabip tarafından değerlendirilmeleri veya laboratuar ya da
görüntüleme tetkikleri gibi ileri tetkiklerle değerlendirilmeleri gerekenler en
yakın asker hastanesine gönderilir."
45. Anılan Yönetmelik"in Onur
Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 6. maddesi şöyledir:
"Askerlik çağına giren
yükümlüler, son yoklamaları sırasında askerlik meclislerinde veya asker
hastanelerinin sağlık kurullarında, askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe
elverişli olmayanlar olmak üzere gruplandırılır.
1)
Askerliğe elverişli olanlar: Sağlık yetenekleri bakımından hiçbir hastalık ve
arızası bulunmayanlar ile hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar
Listesinin A dilimlerine girenlerdir.
2)
Askerliğe elverişli olmayanlar: Hastalık ve arızaları, Hastalık ve Arızalar
Listesinin B ve D dilimlerine girenlerdir."
46. Anılan Yönetmelik"in Onur
Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 10. maddesi
şöyledir:
"Son yoklamaları yapılan yükümlüler,
askerliğe elverişli olanlar ve askerliğe elverişli olmayanlar olmak üzere
gruplandırılır.
Son
yoklamaları sırasında askerlik meclislerince; askerliğe elverişli olmadığı
tespit edilen yükümlüler, askere alınmazlar. Bunlardan arızaları gözle
görülebilecek kadar belirgin olanların raporlarına, arızayı gösteren ön ve her
iki yan cepheden çekilmiş üçer adet boy fotoğrafı eklenerek üç nüsha, yabancı
askerlik şubesince işlem yapılıyor ise dört nüsha rapor düzenlenerek onay
makamlarına gönderilir ve onaylanan raporlar kesinleşir. Kesinleşen raporlardan
biri ilgiliye verilir, biri onay makamınca, diğeri ise yerli ve yabancı
askerlik şubesi başkanlığınca muhafaza edilir.
Sağlık
durumları geçici olarak bozuk olan son yoklamaya tabi yükümlülere ertesi yıla
bırakma, sevke tabi olanlara sevk tehiri kararı verilir ve üç nüsha rapor
düzenlenerek onay makamlarına gönderilir. Raporları onaylanan bu yükümlülere
ertesi yıla bırakma veya sevk tehiri işlemi yapılır. Onay makamlarınca tekrar
muayenesine lüzum görülen yükümlüler, yeniden muayeneye gönderilir ve bunlara
muayene sonucu alacakları rapor kararlarına göre işlem yapılır. Ertesi yıla
bırakılanlar veya herhangi bir sebeple bir defadan fazla sağlık muayenesine
tabi tutulanlar hakkında, her bir işlem öncesinde Yükümlülere Yoklamalarda
Uygulanacak Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Formu doldurtulur.
Tabipler tarafından kesin karar
verilemeyenler, en yakın asker hastanelerine gönderilir. Bunların kesin
kararları, bu hastanelerin sağlık kurullarınca verilir."
47. Anılan Yönetmelik"in Onur Çağrı Baş"ın askerlik yaptığı
dönemde yürürlükte bulunan 15. maddesi şöyledir:
"Askere alındıktan sonra asker
hastanelerinin sağlık kurullarından "Askerliğe Elverişli Değildir"
kararı alan erler, raporlarının onaylanmasını beklemek üzere bu hastaneler
tarafından yerli kayıtlı bulunduğu askerlik şubesi emrine gönderilir. Ayrıca
durum silah altında bulunanların birliklerine duyurulur. Terhis işlemleri,
raporları ilgili makamlarca onaylanıp askerlik şubesine geldikten sonra ilgili
yönergeye göre yapılır. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar
gerektiğinde ilgili makamlarca yeniden asker hastanelerinin sağlık kurullarına
muayeneye gönderilerek alacakları son rapor kararına göre, ilgili yönerge
gereğince işlem görür. "Askerliğe Elverişli Değildir" kararı alanlar
emsalinin kanunda yazılı yaş sınırı dışına çıkma tarihine kadar Milli Savunma
Bakanlığınca gerektiğinde tekrar muayene ettirilerek alacakları son rapor
kararına göre işlem görür."
48. Anılan Yönetmelik"in 16. maddesi şöyledir:
"Geçici hastalık veya arızaları olan
yükümlülerle er ve erbaşlara aşağıdaki işlemlerden biri yapılır.
1)
Ertesi yıla bırakma,
2)
Sevki geciktirme,
3) Hava
değişimi.
Bu
işlemleri gerektiren hastalık ve arızalar bu yönetmeliğin arızalar listesinin C
dilimlerinde gösterilmiştir."
49. Anılan Yönetmelik"in Onur
Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 17. maddesi
şöyledir:
"Son yoklamada veya son yoklamadan sonra
gönderildikleri sağlık kurullarında yapılan muayeneleri sonucu geçici bir
hastalık veya arızaları tesbit edilenlere ertesi yıla bırakma işlemi
yapılır."
50. Anılan Yönetmelik"in Onur
Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan 18. maddesi
şöyledir:
"Askerliklerine karar verilen
yükümlülere, sevkleri tarihine kadar geçecek süre içerisinde, hastalanır veya
arızalanırlarsa, askerlik şubelerince gönderilecekleri sağlık kurullarında
muayene sonucu alacakları raporlara göre sevki geciktirme işlemi yapılır."
51. Anılan Yönetmelik"in Onur
Çağrı Baş"ın askerlik yaptığı dönemde yürürlükte bulunan 19. maddesi şöyledir:
"Askerlik şubelerince birliklerine
sevklerinden sonra geçici bir hastalığı tesbit edilen er ve erbaşlara hava
değişimi işlemi yapılır."
52. Anılan Yönetmelik"e ekli Hastalık ve Arızalar Listesi"nin "Ruh Sağlığı ve Hastalıkları"
üst başlıklı 15 ila 18. maddelerinde ruh sağlığı bozukluklarının farklı
çeşitleri A, B, C ve D şeklinde kısımlara ayrılarak ayrıntılı şekilde
belirtilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
53. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
54. Başvurucu;
i. Oğlu Onur Çağrı Baş"ın askerlik hizmetini yapmakta iken
ateşli silah yaralanması sonucu vefat ettiğini, olay hakkında yürütülen
soruşturma sonucunda ölüm olayının intihar neticesinde gerçekleştiği
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, oğlunun bilinen bir
bunalım hâlinin ya da psikolojik bozukluğunun bulunmadığı dikkate alındığında
ölümün intihar neticesinde gerçekleştiği yönündeki değerlendirmenin doğru
olmadığını, oğlunun intihar ettiğine inanmadığını, oğlunun ölümünde pek çok
kuşkulu yön bulunduğunu belirterek yaşam hakkının maddi boyutunun,
ii. Ölümün intihar eylemi sonucunda gerçekleştiği kabul edilecek
olsa dahi oğlunun intihar psikolojisine nasıl girdiğinin değerlendirilmesinin
gerektiğini, yetkili makamların bu gibi hâllerde askerleri hastaneye
yönlendirmesinin ya da hava değişimi gibi tedbirleri almasının gerektiğini,
tanık anlatımlarına göre oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına
yakalanmış olmasından olumsuz etkilendiğini, oğlunu intihar kararı almaya sevk
eden bu olayın basit bir uyarı niteliğinde olamayacağını, olayın hemen ardından
ambulans çağrılmamasının ihmalin yaşandığı kuşkusunu kuvvetlendirdiğini,
askerlere ruhen ve bedenen kendilerini yenileyecek bir zaman dilimi
tanınmamasının askerlerin psikolojilerini bozabileceğini, oğlunun askerlik
görevini yapmakta iken devletin koruması ve gözetimi altında olduğu sırada
hayatını kaybettiğini, otopsi raporunda oğlunun sol kolunda kesiler olduğundan
bahsedildiği dikkate alındığında, matbu bir ankete göre oğluna silah
verilmesinin doğru olmadığını belirterek yaşam hakkının maddi boyutunun,
iii. Ölüm olayına
ilişkin ayrıntılı bir araştırma ve inceleme yapılmadığını, ölümün intihar
eylemi sonucunda gerçekleştiğinin kabul edilmesi hâlinde bu duruma ihmali
davranışlarıyla sebebiyet verebilecek kişilerin olabileceği ihtimalinin
gözönünde bulundurulmadığını, oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına
yakalanması olayının yeterince aydınlatılmadığını, otopsi raporunda göz çevresinde
bulunduğu belirtilen izlerin yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir ize
benzediğini, bu izin soruşturma esnasında yeterince irdelenmediğini, oğlunun
kız arkadaşı ile bir sorununun bulunmadığını belirterek yaşam hakkının usuli
boyutunun,
iv. İtiraz incelemesinin
duruşmasız olarak yapıldığını, soruşturma kapsamında toplanan deliller ile
sunulan mütalaalar hakkında bilgilendirilmesi gerekirken bu haktan mahrum
bırakıldığını, olayda sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile soruşturmayı
yürüten kişiler asker olduğundan eşit ve adil bir soruşturma yürütülmediğini
belirterek adil yargılanma hakkının,
v. Kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazın
reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmadığını
belirterek etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden
yargılama yapılarak kusurlu kişilerin cezalandırılması ile tarafına maddi ve
manevi tazminat ödenmesi taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
55. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak
incelendiğinde başvurucunun temel olarak oğlunun üçüncü kişi ya da kişilerce öldürülmüş
olabileceğinden, olay intihar olarak kabul edilse bile yetkili makamların bu
intiharı önlemeye yönelik görev ve yükümlülüklerini gereği gibi yerine
getirmemesinden ve olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesinden
şikâyet ettiği anlaşılmaktadır. Somut olayda başvurucu her ne kadar itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapılmasının, soruşturma kapsamında toplanan
deliller ile sunulan mütalaalar hakkında bilgilendirilmesi gerekirken bu haktan
mahrum bırakılmasının, olayda sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile
soruşturmayı yürüten kişilerin asker olmasının adil yargılanma hakkını ihlal
ettiğini ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazın
reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmamasının
etkili başvuru hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bu
yöndeki iddialarının yaşam hakkı kapsamında etkili bir soruşturma yürütme
yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda
başvurucunun, ölümün üçüncü kişi ya da kişilerce gerçekleştirilmiş olabileceği
yönündeki iddiası ile olay intihar olarak kabul edilse bile yetkili makamların
oğlunun yaşamını korumak için gerekli önlemleri almadığı yönündeki iddiasının
yaşam hakkının maddi boyutu yönünden, olay hakkında etkili bir soruşturma
yürütülmediği yönündeki iddiasının ise yaşam hakkının usul boyutu yönünden
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
56.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel
ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip
oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını
kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm
olayı nedeniyle ölen kişilerin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri,
B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 65). Başvuru konusu olayda müteveffa Onur Çağrı
Baş başvurucunun oğludur. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
57. Somut olayda başvurucu, söz konusu ölüm olayı nedeniyle AYİM
nezdinde tam yargı davası açmamış olmakla birlikte ölüm olayı hakkında
yürütülen ceza soruşturmasında müşteki sıfatıyla yer almış ve Askerî Savcılığın
kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine süresi
içerisinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Ceza soruşturması sürecinde oğlunun
yetkili makamların ihmali sonucu öldüğü iddiası da dâhil olmak üzere yaşam
hakkı bağlamında çeşitli iddialar ileri süren başvurucu, ölüm olayı hakkında
yürütülen ceza soruşturmasına katılmakla iddiaları bakımından uygun bir hukuki
yolu kullanmıştır. Askerde şüpheli ölüm vakıaları nedeniyle yürütülen ceza
soruşturmasına katılan fakat AYİM nezdinde tam yargı davası açma yolunu tercih
etmeyen başvurucuların ceza soruşturması sürecinin kesinleşmesinden sonra yaşam
hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi"ne yaptığı bireysel
başvurularda başvuru yollarının tüketilmesi koşulu bakımından ceza soruşturması
yolunun yeterli görülmesi ve bu bağlamda yaşam hakkının hem maddihem usuli
boyutunun incelenmesi, Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği negatif ve
pozitif yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin tespit edilmesi
bakımından yerinde olacaktır. Başvurucuların AYİM nezdinde tam yargı davası
açma yolunu tercihetmeleri hâlinde ise somut olayın koşullarına göre yaşam hakkının
maddi boyutu yönünden aksi bir tutum benimsenebilir. Dolayısıyla ceza
soruşturmasının kesinleşmesi üzerine yapılan mevcut başvurunun başvuru
yollarının tüketilmesi koşulunu karşıladığı değerlendirilmiştir (Benzer yöndeki
AİHM kararları için bkz. Ömer Aydın/Türkiye,
B. No:34813/02, 25/11/2008, §§ 38-40;Mehmet
Köse/Türkiye, B. No: 10449/06, 1/4/2014, §§ 52-54;Abdullah Yılmaz/Türkiye, B. No: 21899/02,
17/6/2008, §§ 46-48).
58.Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
59. Yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 55) başvurucunun yaşam
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının yaşam hakkının maddi ve usule
ilişkin boyutu yönünden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
a. Yaşam Hakkının Maddi
Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
60. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
61. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma
hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan
olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır.
Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin
yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme,bunun yanı sıra pozitif
bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
62. Bu bağlamda Onur Çağrı Baş"ın yaşamının üçüncü kişi ya da
kişilerin eylemlerine karşı korunamadığı iddiası yönünden ve Onur Çağrı Baş"ın
yaşamının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı korunamadığı
iddiası yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.
i. Onur Çağrı Baş"ın Yaşamının Üçüncü
Kişi ya da Kişilerin Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
63. Başvurucu, Askerî Savcılığın ölümün intihar neticesinde
gerçekleştiği yönündeki değerlendirmesinin doğru olmadığını, oğlunun intihar
ettiğine inanmadığını, oğlunun ölümünde pek çok kuşkulu yön bulunduğunu, olayda
başka karanlık noktalar olacağından endişe duyduğunu belirtmiştir.
64. Başvurucu, iddialarını kanıtlamak amacıyla ilgili yargı
kararları ile diğer bazı belgeleri Anayasa Mahkemesine ibraz etmiştir. Anayasa
Mahkemesi başvurucunun iddialarının sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutulması
maksadıyla 16/2/2016 tarihli yazı ile Askerî Savcılıktan 2013/293 Esas sayılı
soruşturma dosyasının tamamını talep etmiştir.
65.Başvurucunun ölümün üçüncü kişi ya da kişilerce
gerçekleştirildiği yönündeki iddiasının başvurucu tarafından ortaya konulan
deliller ile soruşturma dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ışığında
değerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi tarafından bu bilgi ve belgeler
ışığında yapılacak olan değerlendirmede ispat ölçütü olarak "makul şüphenin ötesinde"
ilkesinin benimsendiğini ve bu ilkenin uygulanacağını vurgulamak gerekir. Böyle
bir ispat yeteri derecede sağlam, açık ve birbiri ile uyumlu çıkarımların ya da
aksi ispat edilememiş benzer maddi karinelerin bir arada bulunmasına bağlı
olabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Uçar/Türkiye,
B. No: 52392/99, 11/4/2006 § 74).
66. Başvurucu, oğlunun üçüncü kişi ya da kişilerce öldürülmüş
olabileceğini belirtmekle birlikte bu eylemin hangi şüpheli kişi ya da
kişilerce yapılmış olabileceği hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir.
Başvurucu, sadece oğlunun ölümünde pek çok kuşkulu yön bulunduğunu belirtmiş ve
oğlunun intihar edecek birisi olmadığı argümanını ileri sürmüştür.
67. Soruşturma makamlarının olaylara ilişkin tespitleri Anayasa
Mahkemesi açısından bağlayıcı olmamakla birlikte, Anayasa Mahkemesinin
soruşturma makamlarının tespitlerinden farklı bir tespitte bulunabilmesi için
bu hususta ikna edici unsurların mevcut olması gerekmektedir. Askerî Savcılık,
olay hakkında yürüttüğü soruşturma neticesinde Onur Çağrı Baş"ın ölümünün
intihar neticesinde gerçekleştiği sonucuna ulaşmıştır. Askerî Savcılık bu
sonuca ulaşırken olay yeri inceleme raporuna, tanık beyanlarına, ölü harici
muayenesine ve otopsi raporu ile diğer uzmanlık raporlarına dayanmıştır.
Dayanılan bu deliller ile başvuru dosyasındaki diğer bilgi ve belgeler, Onur
Çağrı Baş"ın yaşamına üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi ile son verildiği
iddiasını desteklememektedir. Kanda 56 ng/dl esrar bulunması da tek başına
cinayet iddiasını doğrulayacak nitelikte değildir. Bu durumda soruşturma
makamlarının Onur Çağrı Baş"ın intihar ettiği yönündeki tespitinden ayrılmayı
gerektirecek ikna edici bir nedenin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle Onur Çağrı Baş"ın yaşamının üçüncü kişi
ya da kişilerin eylemlerine karşı korunamadığı yönündeki şikâyetler yönünden
Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
ii.Onur Çağrı Baş"ın Yaşamının Kendi
Eylemlerine Karşı Korunmadığına İlişkin İddia
69. Başvurucu, ölümün intihar eylemi sonucunda gerçekleştiği
kabul edilecek olsa dahi oğlunun intihar psikolojisine nasıl girdiğinin
değerlendirilmesinin gerektiğini, yetkili makamların bu gibi hâllerde askerleri
hastaneye yönlendirmesinin ya da hava değişimi gibi tedbirleri almasının
gerektiğini, tanık anlatımlarına göre oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur
komutanına yakalanmış olmasından olumsuz etkilendiğini, oğlunu intihar kararı
almaya sevk eden bu olayın basit bir uyarı niteliğinde olamayacağını, olayın
hemen ardından ambulans çağrılmamasının ihmalin yaşandığı kuşkusunu
kuvvetlendirdiğini, askerlere ruhen ve bedenen kendilerini yenileyecek bir
zaman dilimi tanınmamasının askerlerin psikolojilerini bozabileceğini,oğlunun
askerlik görevini yapmakta iken devletin koruması ve gözetimi altında olduğu
sırada hayatını kaybettiğini, otopsi raporunda oğlunun sol kolunda kesiler
olduğundan bahsedildiği dikkate alındığında, matbu bir ankete göre oğluna silah
verilmesinin doğru olmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
70. Devletin yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını
gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğünün
bulunduğunuyeniden vurgulamak gerekir (bkz. § 61).
71. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre
devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm
olaylarında, Anayasa’nın 17. maddesi devlete elindeki tüm imkânları kullanarak
bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan
kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin
durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri
alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının
tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
72. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de
geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi
kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk
olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit
etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden
beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle
insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek
yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif
yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır.
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya
değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilebilip
atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 74).
73. Askerlik yükümlülüğü kapsamında yürütülen bazı eylem ve
etkinliklerin doğasına ve insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkan risk
seviyesine uygun şekilde yaşamı koruyucu yasal ve idari düzenlemelerin
bulunması gerekmektedir. Devlet askerlik görevini zorunlu kıldığı için
özellikle silahların kullanımı konusunda büyük bir titizlik göstermeli ve
psikolojik sorunları olan askerlerin tedavi edilmesini ve onlara yönelik uygun
tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır. Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde,
askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan
askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin
tedbirlerin ve emir komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından
işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin öngörülmesi
gerekmektedir. Bu çerçevede askere alım sırasında kişilerin uygun denetimlerden
geçirilmesi ve askerlik öncesinde ve sırasında kişilere gerekli denetim ve
müdahalelerin yapılması büyük önem taşımaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, §§ 75, 76).
74. Kişilerin yaşamının korunması için yeterli yasal ve idari
bir çerçevenin oluşturulması yükümlülüğü, askerlik hizmetini ifa eden kişilerin
yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir. Başvurucu tarafından bu
konuda ileri sürülen bir eksiklik bulunmadığı gibi başvuru konusu olay
açısından Anayasa Mahkemesi tarafından resen gözetilmesi ve incelenmesi gereken
bir hususun da bulunmadığı anlaşılmıştır.
75. Başvuru konusu olay açısından yukarıda yer verilen ilkeler
çerçevesinde devletin Onur Çağrı Baş"ın yaşamını kendi eylemine karşı koruma
yükümlülüğünün olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu bağlamda öncelikli
olarak askerî yetkililerin Onur Çağrı Baş"ın intihar etme riskini bilip
bilmediklerinin veya bilmelerinin gerekip gerekmediğinin ortaya konulması,
böyle bir durum söz konusu ise yetkileri çerçevesinde gerekli tedbirleri alıp
almadıklarının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
76. Onur Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte
bulunan Yönetmelik"in 5. maddesinde, askerlik çağına giren yükümlülerin askere
alınmadan önce sağlık muayenesinden geçirileceği, bu muayene sırasında
yükümlünün bildiği herhangi bir hastalık veya arızası olup olmadığına ilişkin
ve muayene sırasında herhangi bir sağlık yakınması bulunup bulunmadığına
ilişkin yazılı beyanının alınacağı belirtilmiştir (bkz. § 44). Aynı
Yönetmelik"in Onur Çağrı Baş"ın askerliğe alındığı tarihte yürürlükte bulunan
10. maddesinde ise sağlık kontrolleri neticesinde askerliğe elverişli olmadığı
tespit edilen yükümlülerin askere alınmayacağı belirtilmiş; sağlık durumları
geçici olarak bozuk olan son yoklamaya tabi yükümlüler hakkında ertesi yıla
bırakma kararı, sevke tabi olanlar hakkında ise sevk tehiri kararı verileceği
ifade edilmiştir (bkz. § 46). Başvuru formu ve eklerinde askerlik öncesi yapılan
sağlık kontrolüne ilişkin bir bilgi ve belge bulunmamakla birlikte, birliğe
katılış sırasında yapılan mülakat ve anketlerde Onur Çağrı Baş"ın kronik bronşit astım rahatsızlığı dışında
herhangi bir sorununun bulunmadığını beyan ettiği görülmektedir (bkz. §§ 8, 9).
Başvurucu da oğlunun askerlik hizmeti için teslim olduğunda maddi, ailevi ya da
psikolojik bir sorununun bulunmadığını belirtmiştir (bkz. § 31). Müteveffanın
annesi ile kız arkadaşı da Onur Çağrı Baş"ın askere gitmeden önce herhangi bir
sorununun bulunmadığını ifade etmiştir (bkz. § 31).
77. Onur Çağrı Baş"ın askerlik yaptığı dönemde yürürlükte
bulunan Yönetmelik"in 15. maddesinde, ilgili raporların alınması hâlinde askere
alındıktan sonra da "Askerliğe
Elverişli Değildir" kararının alınabileceği belirtilmiştir
(bkz. § 47). Aynı Yönetmelik"in 19. maddesinde ise askerlik şubelerince
birliklerine sevklerinden sonra geçici bir hastalığı tespit edilen er ve
erbaşlara hava değişimi işleminin uygulanacağı ifade edilmiştir (bkz. § 51).
Başvuru formu ve ekleri ile soruşturma dosyasında başvurucunun oğlu Onur Çağrı
Baş"ın askerlik hizmetini ifa ettiği sırada sürekli ya da geçici bir
hastalıktan, özellikle de psikolojik bir rahatsızlıktan muzdarip olduğuna ve bu
kapsamda bir tedavi gördüğüne ilişkin bilgi ve belge bulunmamaktadır. Onur
Çağrı Baş"ın psikolojik sorunlar yaşadığına dair askerî yetkililere yansımış
bir olay da mevcut değildir.
78.Soruşturma kapsamında ifadesi alınan tanıklar, Onur Çağrı
Baş"ın herkesle iyi geçinen biri olduğunu, psikolojik sorunlarının bulunduğuna
dair bir bilgilerinin bulunmadığını sadece kız arkadaşıyla bazı zamanlarda
sorunlar yaşadığını belirtmiştir.
79.Onur Çağrı Baş, nöbet tutarken uyuduğu gerekçesiyle almış
olduğu oda hapsi cezaları haricinde başka bir disiplin cezası almamış ve Askerî
yetkililerinin dikkatini çekebilecek herhangi bir davranış bozukluğu da
sergilememiştir.
80. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında başvurucunun oğlu
Onur Çağrı Baş"ın 18/5/2012 tarihinde gerçekleşen ölüm olayına kadar yakın ve
gerçek intihar riski olarak kabul edilebilecek anormal bir davranış
sergilemediği ve kendisini intihara sürükleyecek psikolojik sorunları
bulunduğunu ortaya koyacak nitelikte açık ve uyarıcı biremare göstermediği
anlaşılmaktadır. Başvurucunun somut bir açıklama yapmaksızın ileri sürdüğü
askerlere ruhen ve bedenen kendilerini yenileyecek bir zaman diliminin
tanınmadığı yönündeki şikâyeti ile matbu bir ankete göre oğluna silah
verilmesinin doğru olmadığı yönündeki şikâyetinin, Askerî yetkililerce fark edilmesi
gereken yakın bir intihar riskinin öncü emareleri olarak değerlendirilmesi ise
mümkün değildir.
81.Başvurucu, başvuru formunda oğlunun nöbet esnasında uyurken
tabur komutanı tarafından görülmesi olayına özellikle vurgu yapmış ve bu olayın
basit bir uyarı niteliğinde olamayacağını belirterek oğlunun intihar kararına
burada yaşananların neden olmuş olabileceğini ifade etmiştir. Bu sebeple anılan
olayın Onur Çağrı Baş"ın intihar kararına etkisinin ayrıca değerlendirilmesi
gerekir.
82. Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B.nin nöbet yerinde uyur
vaziyette tabur komutanı tarafından görülmesi olayının, soruşturma dosyasında
bu olay hakkında başka bir delil bulunmadığından tanık beyanları doğrultusunda
değerlendirileceğini ve başvuru dosyasında bulunan bilgi ve belgelere göre
tanık beyanlarının doğruluğu hakkında şüphe duyulmasını gerektirecek bir
nedenin bulunmadığını öncelikle ifade etmek gerekir. Soruşturma kapsamında
ifadesi alınan tanıkların birbiri ile uyumlu beyanlarına göre Tabur Komutanı
Topçu Yarbay İ.Y., Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B.yi nöbet yerinde uyur
vaziyette görmüş ve anılan kişilerin isimlerini alarak olay yerinden
ayrılmıştır. Onur Çağrı Baş, tabur komutanının olay yerinden ayrılmasından
sonra hem nöbet arkadaşı M.B. ile hem de taburda santral işletmeni olarak görev
yapan Er G.K. ve Topçu Başçavuş M.S.D. ile birer görüşme gerçekleştirmiş, bu
görüşmelerde nöbet yerinde uyur vaziyette görülmesi nedeniyle ceza almaktan
endişe duyduğunu belirtmiş, akabinde ise kendisine ait silahı ateşleyerek
intihar etmiştir. Tabur Komutanı Topçu Yarbay İ.Y., askerî savcı huzurunda
verdiği ifadesinde Onur Çağrı Baş"a herhangi bir kötü muamelede bulunmadığını
belirtmiştir. Yarbay İ.Y.nin şoförlüğünü yapan Er T.T., Yarbay İ.Y.nin nöbet
yerinde uyuyan Onur Çağrı Baş ile Topçu Er M.B.ye herhangi bir kötü muamelede
bulunmadığını ifade etmiştir. Soruşturma kapsamında dinlenen diğer tanıklar da
Onur Çağrı Baş"a kötü muamelede bulunulduğu iddiasını destekleyecek bir beyanda
bulunmamıştır. Dolayısıyla, Onur Çağrı Baş"ın intihar kararı vermesine sebep
olabilecek derecede kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddianın tanık
beyanları ya da diğer bazı delillerle kesin bir yargıya ulaşılmasını sağlayacak
şekilde desteklenmediği görülmektedir. Nöbet yerinde uyuduğu gerekçesiyle daha önceden
iki defa oda hapsi cezasıyla tecziye edilen Onur Çağrı Baş"ın nöbet esnasında
uyuması nedeniyle üçüncü defa disiplin cezası ile karşı karşıya kalması
nedeniyle intihar edeceğini kabul etmek ve askerî yetkililerin bu durumu
öngörerek ona göre hareket etmesini beklemek ise askerî yetkililere aşırı bir
yük yüklemek anlamına gelecektir.
83. Tüm bu hususlar dikkate alındığında askerî yetkililerin
askerlik öncesi hayatında kayda değer herhangi bir psikolojik sıkıntısı
bulunmayan ve olay anına kadar genel kişilik yapısı doğrultusunda normal
davranışlar sergileyen müteveffanın intihar etme riskini bildikleri ya da
bilmeleri gerektiği sonucuna ulaşılması mümkün değildir. Dolayısıyla, askerî
yetkilileri intihar olayını önleyememiş olmaları nedeniyle sorumlu tutmak,
yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülükler bakımından askerî yetkililere
aşırı bir yük yüklemek anlamına gelecektir.
84. Başvurucu ayrıca olayın hemen ardından ambulans
çağrılmamasının ihmalin yaşandığı kuşkusunu kuvvetlendirdiğini ileri sürmüş ise
de başvuru dosyasındaki hiçbir bilgi ve belge Onur Çağrı Baş"ın olay anından
sonra belli bir müddet yaşadığı ve bu durumun fark edilmesine rağmen yetkili
makamlarca gerekli önlemlerin alınmadığı iddiasını desteklememektedir.
85. Açıklanan nedenlerle Onur Çağrı Baş"ın yaşamının kendi
eylemlerine karşı korunamadığı yönündeki şikâyet yönünden Anayasa"nın 17.
maddesinin gerektirdiği yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
b. Yaşam Hakkı Kapsamında
Etkili Bir Soruşturma Yürütülmediğine İlişkin İddia
i. Genel İlkeler
86. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında
devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin
boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu
kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini
gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her
ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu
usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin
negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak
tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu
madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini
oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B.
No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
87. Yaşam hakkının korunması, silâh altındaki bir Askerin,
askerî makamların kontrolü altında iken “şüpheli” bir biçimde ölmesi durumunda bağımsız ve
tarafsız bir şekilde etkili ve uygun resmî bir soruşturmanın yürütülmesini de
gerekli kılmaktadır. Bu şekilde yaşam hakkını korumak için ihdas edilen yasal
ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanması temin edilebilecektir. Bu
amaçla yürütülen araştırma ve soruşturmanın öncelikle olayların tam olarak
nasıl meydana geldiğinin belirlenmesini, ikinci olarak ise sorumluların tespit
edilmesini ve gerek görüldüğünde cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olması
gerekir. Bu kapsamda yürütülen işlemler, ön soruşturma aşamasının ötesine
geçmeli ve yargı aşaması da dâhil bütün süreç 17. maddenin gereklerine cevap
vermelidir. Böylelikle, derece mahkemeleri hiçbir durumda mağdurların yaşam
hakkına, maddi ve manevi varlığına karşı yapıldığı sabit görülen saldırıları
cezasız bırakmamalıdır (Sadık Koçak ve
diğerleri, § 77).
88. Yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülük her olayda
mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle
meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle
ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
Ancak somut olay açısından yetkili ve sorumlu kişilerin muhakeme hatasını veya
dikkatsizliği aşan bir ihmalinin yani olası sonuçların farkında olmalarına
rağmen kendilerine verilen yetkileri gözardı ederek olayda ortaya çıkan
riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almama gibi bir
durumun bulunup bulunmadığına karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu gibi
durumlarda bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş
olursa olsun insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler
aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17.
maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 60-62).
89. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır.
Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür.
Anayasa"nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir
suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği
anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
90. Soruşturmanın etkililik ve yeterlilik açısından temin adına
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
57; Sadık Koçak ve diğerleri,§ 94
).
91. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma
kapsamında yetkililerin; tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi
incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir
rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması, ölüm sebebinin objektif
analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi
için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yapmaları
gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini
olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma
yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586, 4/11/2015, § 89)
92. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya
karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Bu durum
sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil, aynı zamanda
somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil
Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
93. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan
hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği
sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır.
Buna ilaveten her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak
için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
94. Yukarıda sayılanlara ek olarak yürütülecek soruşturmalarda
makul bir hızla gerçekleştirilme ve özen gösterilme zorunluluğu da zımnen
mevcuttur. Elbette ki bazı durumlarda soruşturmanın veya kovuşturmanın
ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlükler bulunabilir. Ancak bir
soruşturmada ve devamında yapılan kovuşturmada yetkililerin hızlı hareket
etmeleri yaşanan olayların daha sağlıklı bir şekilde aydınlatabilmesi,
kişilerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi ve hukuka aykırı
eylemlere hoşgörü gösterildiği ya da kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin
engellenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
95. Başvurucu, ölüm olayına ilişkin ayrıntılı bir araştırma ve
inceleme yapılmadığını, oğlunun ölümüne ihmali davranışlarıyla sebebiyet verebilecek
kişilerin olabileceği ihtimalinin gözönünde bulundurulmadığını, oğlunun nöbet
esnasında uyurken tabur komutanına yakalanması olayının yeterince
aydınlatılmadığını, otopsi raporunda göz çevresinde bulunduğu belirtilen
izlerin yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir ize benzediğini, bu izin
soruşturma esnasında yeterince irdelenmediğini, oğullarının kız arkadaşı ile
bir sorununun bulunmadığını, itiraz incelemesinin duruşmasız olarak
yapıldığını, soruşturma kapsamında toplanan deliller ile sunulan mütalaalar
hakkında bilgilendirilmesi gerekirken bu haktan mahrum bırakıldığını, olayda
sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile soruşturmayı yürüten kişiler asker
olduğundan eşit ve adil bir soruşturma yürütülmediğini, kovuşturmaya yer
olmadığı kararına yaptığı itirazın reddedilmesinden sonra başka bir üst makama
başvuru hakkının bulunmadığınıileri sürmüştür.
96.Yaşanan bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa
Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün “şüpheli”
olduğuna dair iddialarının soruşturma makamları ve derece
mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde
değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir.
97. Onur Çağrı Baş"ın ölüm olayı hakkında etkili bir soruşturma
yürütülmediği şikâyeti ile ilgili olarak öncelikle başvurucunun eşit ve adil
bir soruşturma yürütülmediği iddiasının soruşturmanın bağımsızlığı ve
tarafsızlığı yönünden incelenmesi gerekir. Başvurucu bu kapsamda, olayda
sorumluluğu olduğu düşünülen kişiler ile soruşturmayı yürüten kişiler asker
olduğundan eşit ve adil bir soruşturma yürütülmediğini ileri sürmüştür.
98. Birtakım idari faaliyetlerinin bulunabileceği kabul
edilmekle birlikte savcılık makamı bir yargı organıdır ve yargı faaliyetlerinin
yerine getirilmesinde bağımsızlık ve tarafsızlık esaslarına göre yeterli
teminata sahip olmalıdır (Sinan Işık,
B. No: 2013/2482, 13/4/2016, § 66).
99. Askerî yargı düzeni içinde hâkim-savcı ayrımı belirgin
olmayıp askerî savcılık görevi, askerî hâkimler tarafından yerine
getirilmektedir (Sinan Işık, §
67).
100. Anayasa"nın 145. maddesi, askerî savcılık görevlerini yapan
askerî hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkilerinin, mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğini hüküm
altına almaktadır (Sinan Işık, §
68).
101. Askerî savcılar kural olarak hâkimlik teminatına sahip
olmakla birlikte 353 sayılı Kanun"da, nezdinde askerî mahkeme kurulan kıta
komutanı veya askerî kurum amirinin refakatinde bulundukları ve bütün
işlemlerinin Millî Savunma Bakanının gözetimine tabi olduğu hüküm altına
alınmıştır (Sinan Işık, § 69).
102. Kıta komutanı veya askerî kurum amirinin ayrıca soruşturma
başlatılması ve tutuklama talebinde bulunulması aşamalarında da yetkileri
bulunduğu gibi soruşturma safhası hakkında askerî savcılıktan bilgi de
isteyebilmektedirler (Sinan Işık,
§ 70).
103. Söz konusu komutan ya da amirin rütbe itibarıyla da askerî
savcının üstü konumunda olması nedeniyle anılan düzenlemelerin soruşturmanın
bağımsızlığı üzerinde etkili olabileceği kabul edilmelidir (Sinan Işık, § 71).
104. Etkili soruşturma yükümü kapsamında incelenen tarafsızlık
ve bağımsızlık, yasal ve kurumsal olarak yapılacak soyut bir değerlendirmeden
ziyade soruşturmanın bir bütün olarak tarafsız ve bağımsız olup olmadığına
ilişkin somut bir değerlendirmeyi gerektirmektedir (Sinan Işık, § 72).
105. Yasal ve kurumsal bağımsızlığın şüphe götürür olduğu
durumlar, tek başına belirleyici olmamakla birlikte soruşturmanın ilkelere
uygun bir şekilde gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin daha sıkı bir
denetime tabi tutulmasını gerektirecektir (Sinan
Işık, § 73).
106. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yaptığı birçok
değerlendirmede savcıların tutumlarını inceleyerek kendilerine yeterli
bağımsızlık vermeyen yasal düzenlemelere karşın yürüttükleri soruşturmaların
bağımsız olduğu sonucuna varmıştır (Stefan/Romanya,
B. No: 5650/04, 29/11/2011, § 48; Mantog/Romanya,
B. No: 2893/02, 11/10/2007, § 70 vd.).
107. Yasal ve kurumsal olarak birtakım soru işaretlerinin mevcut
olması tek başına, askerî savcılığın bağımsız ve tarafsız soruşturma yapmadığı
şeklinde yorumlanamaz. Bu sebeple, başvurucunun soruşturmanın bağımsız ve
tarafsız kişilerce yürütülmemesi nedeniyle etkisiz olduğu yönündeki iddiasını
destekleyecek olgu veya deliller sunması gerekir. Başvuru konusu olayda
başvurucunun oğlunun ölümü hakkında yürütülen soruşturmada Askerî Savcılığın ve
itiraz mercii olarak Askerî Mahkemenin resen elde edilen veya idare ile
başvurucu tarafından sunulan bilgi ve belgeleri değerlendirmek suretiyle söz
konusu olayın gerçekleşme koşullarının ve olası sorumluların tespitine ilişkin
kararlar verdiği görülmektedir. Bu kapsamda soruşturmayı yürüten Askerî
Savcılığın ve itirazı inceleyen Askerî Mahkeme üyelerinin soruşturmanın seyrine
etki edecek ön yargılı ve taraflı bir tutumunun olduğunu ortaya koyan bir bulgu
saptanmamıştır.
108. Diğer taraftan başvurucu; ölüm olayına ilişkin ayrıntılı
bir araştırma ve inceleme yapılmadığını, oğlunun ölümünün kuşkulu bir ölüm
olayı olduğunu ileri sürmüştür.
109. Bu iddialar çerçevesinde ceza soruşturmasındaki işlemlere
bakıldığında, başvurucunun oğlu Onur Çağrı Baş"ın 18/5/2012 tarihinde nöbet
yerinde ateşli silah yaralanması sonucu başından vurulmuş vaziyette bulunması
olayı ile ilgili olarak Askerî Savcılık tarafından resen bir soruşturmanın
başlatıldığı, olaydan haberdar edilen Askerî Savcının yetkililere olay yerinin
olduğu gibi muhafaza edilmesi ve olay yeri inceleme ekibinin ölümün
gerçekleştiği yere yönlendirilmesi talimatını verdikten sonra kendisinin de
derhâl olay yerine intikal ettiği, sonrasında Askerî Savcı eşliğinde olay yeri
incelemesinin yapıldığı, olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin
çizildiği, bu işlemler sonucunda ayrıntılı bir olay yeri inceleme raporunun
hazırlandığı görülmektedir. Aynı gün ölü muayenesi ve akabinde otopsi işleminin
yapıldığı, yapılan ölü muayene ve otopsi işlemleri neticesinde hazırlanan
raporda Onur Çağrı Baş"ın kafa bölgesinde bir adet ateşli silah yarasının
tespit edildiği ve bu yaralanmanın müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, atışın
bitişik atış mesafesinden yapılmış olduğu, Onur Çağrı Baş"ın ölümünün ateşli
silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı beyin kanaması ve beyin doku
harabiyeti sonucu meydana geldiği tespitlerinin yapıldığı görülmektedir.
Soruşturma kapsamında ayrıca kimyasal ve balistik inceleme raporları alındığı,
söz konusu raporlara göre olay yerinde bulunan bir adet kovanın müteveffaya ait
tüfek ile atılmış olduğu, müteveffadan alınan numunelerde atış artıklarının
tespit edildiği, olayda kullanılan silah üzerinde parmak izi araştırması
yapıldığı ancak yapılan araştırmada mukayeseye elverişli bir ize rastlanmadığı,
askerî birlikte görevli olan müteveffanın arkadaşları ile üstlerinin tanık
olarak dinlendiği anlaşılmaktadır. Olaya ilişkin tanık ifadeleri ile teknik ve
tıbbi raporlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Askerî Savcılık
tarafından Onur Çağrı Baş"ın üçüncü kişi ya da kişilerin eylemi neticesinde
öldürülüp öldürülmediği hususunda etkili bir soruşturma yürütüldüğü, bu sebeple
Askerî Savcılığın müteveffanın intihar etmek suretiyle hayatına son verdiği
yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
110. Bununla birlikte yaşam hakkına ilişkin etkili bir
soruşturma yapıldığından bahsedebilmek için müteveffayı intihara sürükleyen
sebeplerin ve bu sebepler ile intihar vakası arasındaki nedensellik bağının da
araştırılması gerekmektedir. Başvurucu bu kapsamda oğlunun ölümüne ihmali
davranışlarıyla sebebiyet verebilecek kişilerin olabileceği ihtimalinin
gözönünde bulundurulmadığını, oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur komutanına
yakalanması olayının yeterince aydınlatılmadığını, otopsi raporunda göz
çevresinde bulunduğu belirtilen izlerin yumruk atılması sonucu oluşabilecek bir
ize benzediğini, bu izin soruşturma esnasında yeterince irdelenmediğini,
oğullarının kız arkadaşı ile bir sorununun bulunmadığını ileri sürmüştür.
111. Somut olaya bu açıdan bakıldığında başvurucu ölü harici
muayenesinde tespit edilen sıyrıklı ekimozların yumruk atılması sonucu
oluşabilecek bir ize benzediğini ve oğlunun nöbet esnasında uyurken tabur
komutanına yakalanması olayının yeterince aydınlatılmadığını ileri sürmüş ise
de Askerî Savcılık tarafından bu olay hakkında birçok tanık dinlendiği,
dinlenen tanıkların ifadelerinin Onur Çağrı Baş"a kötü muamelede bulunulduğu
iddiasını destekleyecek hiçbir açıklama içermediği, dolayısıyla gerekli araştırmalar
yapılmasına rağmen bu incelemeden müteveffayı intihara sürükleyen sebepler
hakkında herhangi bir sonuç çıkarılamadığı anlaşılmaktadır. Müteveffayı
intihara sürükleyen sebeplerin ortaya konulması amacıyla müteveffanın
arkadaşları ve üstlerinin ifadelerinin alındığı, bu kapsamda ayrıca Onur Çağrı
Baş"ın kız arkadaşı ile anne ve babasının ifadelerine başvurulduğu,
başvurucunun talebi doğrultusunda Onur Çağrı Baş"ın Disiplin Ceza ve
Tutukevinde bulunduğu dönemdeki oda arkadaşlarının da ifadesinin alındığı
görülmektedir. Dolayısıyla soruşturma makamlarının müteveffayı intihara
sürükleyen sebepleri aydınlatma isteğinden kuşku duyulmasını gerektiren bir
hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
112. Müteveffanın yakınlarının meşru menfaatlerini koruyabilecek
ölçüde soruşturmaya katılmaları etkili soruşturmanın en önemli
unsurlarındandır. Soruşturma bu kapsamda incelendiğinde, başvurucu her ne kadar
itiraz incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığını, soruşturmadan yeterince
bilgilendirilmediğini, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yaptığı itirazın
reddedilmesinden sonra başka bir üst makama başvuru hakkının bulunmadığını
ileri sürmüş ise de başvurucunun soruşturmaya aktif bir şekilde katılabildiği,
delillerini soruşturma makamlarına sunabildiği ve iddialarını soruşturma
makamları önünde ileri sürebildiği görülmektedir.
113. Bütün bu veriler kapsamında somut olay bir bütün olarak
değerlendirildiğinde Askerî Savcılık tarafından başvurucunun oğlunun hayatını
kaybettiği olaya ilişkin derhâl soruşturma başlatıldığı ve soruşturmanın 1 yıl
10 ay gibi makul bir sürede sonuçlandırıldığı, olaya ilişkin delillerin elde
edilmesine yönelik ayrıntılı bir çalışma yapıldığı, olayın öncesinde ve olay
anında yaşanan gelişmelerin detaylarıyla birlikte araştırıldığı, başvurucunun meşru
menfaati gereği soruşturma sürecine etkili bir şekilde katılmasına engel bir
bulguya rastlanmadığı ve bu suretle somut olayın aydınlatılmasına yönelik
yeterli çabanın gösterildiği anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda bahsedilen
yaşam hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru konusu olayda,
soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku
duyulmasını gerektiren bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve
ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
114. Açıklanan nedenlerle somut olayda yürütülen ceza
soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Onur Çağrı Baş"ın
yaşamının üçüncü kişi ya da kişilerin eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin
iddia yönünden Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının
maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Onur Çağrı Baş"ın
yaşamının kendi eylemlerine karşı korunmadığına ilişkin iddia yönünden
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun
İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
3. Anayasa’nın 17. maddesinde
güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
