

Esas No: 2014/2841
Karar No: 2014/2841
Karar Tarihi: 9/6/2016
AYM 2014/2841 Başvuru Numaralı A.S. Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
A. S. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2841) |
|
Karar Tarihi: 9/6/2016 |
R.G. Tarih ve Sayı: 29/6/2016-29757 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh
KALELİ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Recep ÜNAL |
Başvurucu |
: |
A. S. |
Vekili |
: |
Av. Sümeyye
Nur YILMAZ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; İstanbul Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde (GGM)
idari gözetim altında tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olması
nedeniyle Anayasa"nın 17. maddesinin ihlal edildiği, anılan koşullara ve idari
gözetim sürecine karşı etkili bir iç hukuk yolu bulunmaması nedeniyle
Anayasa"nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği,
özgürlükten mahrum bırakılmanın yasal dayanaktan yoksun olması, yargısal
denetiminin bulunmaması ve bu çerçevede iç hukukta tazminat sağlama imkânı
tanınmaması nedenleriyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/2/2014 tarihinde Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 14/1/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Rusya Federasyonu vatandaşı olan başvurucu, kendi beyanına
göre "sığınmacı" olarak Türkiye’de ikamet etmektedir.
8. Başvurucu, kendi beyanına göre Rusya Federasyonu Çeçen
Cumhuriyeti"nde yaşamaktayken uygulanan "baskı ve zulümden" dolayı
bilinmeyen bir tarihte ülkesini terk ederek ailesi ile birlikte bir süre
İspanya"da yaşamıştır.
9. Başvurucu, kendi beyanına göre 5/4/2012 tarihinde Türkiye"ye
yasal yollardan giriş yapmıştır.
10. İkamet tezkeresinin süresini uzatmak amacıyla 3/1/2014
tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne müracaat eden başvurucu, bir süre
bekletildikten sonra alıkonulmuş ve Kumkapı GGM"ye götürülmüştür. Anılan tarih
itibarıyla başvurucu hamiledir.
11. Başvurucu 20/1/2014 tarihinde serbest bırakılmış olup GGM"de
toplam on sekiz gün tutulmuştur.
12. Başvurucu 19/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Kumkapı GGM’nin Durumu
13. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin
Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından 2009 yılının Haziran ayında aralarında
başvurucunun tutulduğu Kumkapı GGM’nin de bulunduğu Türkiye’nin farklı
illerindeki altı GGM’ye yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Anılan
ziyaretler sonucunda hazırlanan 16/12/2009 tarihli raporun (2009 tarihli CPT
Raporu) ilgili kısımları şöyledir:
“…
2007 yılının Mart ayında açılan
İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek ve 200 kadın
için) resmi kapasiteye sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan göçmenlere yönelik
en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde 124 yabancı uyruklu
kişi barındırılmaktaydı.
...
44. Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki
maddi koşullara ilişkin olarak heyet, önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen
birkaç gözaltı merkezinde (özellikle İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan
kişi sayısında keskin bir düşüş olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm
kişilerin neredeyse %50’sinin serbest bırakıldığının anlaşıldığını
belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde, kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde
faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.
...
45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu
yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki
koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı
iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin;
duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması,
v.b.)]. Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi ışıklandırılmış (gün
ışığına iyi erişim ile) ve çok temizdi.
Bununla birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz
önünde bulundurulduğunda, merkezin 560 kişilik mevcut resmi kapasitesinin çok
yüksek olduğu açıktır. Özellikle, tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir
(örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman
bakımından noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak
kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT
İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmi kapasitesinin önemli ölçüde
azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları
içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.
...
47. Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar
açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu
öncelikle polis araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan
bulunmasından dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava
egzersizi imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle
haftalar hatta aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun
bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı
uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi imkânı sunulmamıştır.
Ziyaret sonu konuşmaları esnasında heyet
derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca,
İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı merkezlerinde tutulan tüm
göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından
faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almaya çağırmıştır.
Türk makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı
ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin
‘günde ortalama bir saat boyunca açık havaya çıkmalarına ve açık hava faaliyetlerinden
faydalanmalarına izin verildiği’ hususunda Komiteyi bilgilendirmiştir. ...
CPT bu zamana kadar atılan adımları
memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde
tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin günde en az bir saat boyunca açık hava
egzersizi imkânından faydalandığına ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını
istemektedir.
...
51. Ziyaret edilen birtakım gözaltı
merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya miktarına ilişkin çok sayıda şikâyet
alınmıştır. Söz konusu merkezlerden birinin müdürü, kendi deneyimlerine göre
günlük kişi başına tahsis edilen bütçe olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde
yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT, yabancılara yönelik tüm gözaltı
merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen yemek hizmetinin, hem miktar hem
de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar gözden
geçirilmesini tavsiye etmektedir.
…”
14. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu,11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu
ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul
edilen “Edirne, İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme
Merkezleri Hakkında İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM
Raporu) ilgili kısımları şöyledir:
“…
III. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM
…
Alt Komisyon, geri gönderme merkezlerinde
yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012
tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme
gerçekleştirmiştir.
…
İncelemeler sırasında illerin valileri,
emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri gönderme merkezlerinde
barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiş, barınma mekânları
incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler,
sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum
örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği,
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki
Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan
Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri
de incelemelere bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon
çalışmalarına katkı sağlamışlardır.
…
V. İNCELEMELER
1. Genel Bilgi
Hududumuzda yakalanan yasadışı göçmenlerin
sınırdışı edilene kadar barınma iaşe ve sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı
yerlere geri gönderme merkezi denilmektedir. Ülke genelinde geri gönderme
merkezlerinin kapasitesi 35 ilde toplam 2945 kişiden oluşmaktadır; ancak faal
olarak bu illerden sadece 20’sinde bulunan merkezlerde hizmet verilmektedir.
Ülkemizdeki yasa dışı göçmen sayısının ise geri gönderme merkezlerinin
kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
2. Geri Gönderme Merkezlerinde Yapılan
İncelemeler
…
c) İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ca) Geri Gönderme Merkezi Hakkında
Bilgilendirme
Komisyonumuz İstanbul İli Kumkapı Geri
Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet Müdür yardımcısı H… P… ve
Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;
- Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde;
ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve sınır dışı işlemleri ile geri gönderme
merkezindeki barınma hizmetleri yürütülmektedir.
- Geri gönderme merkezinin profiline
bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.
- Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı
100’ü kadın, 200’ü erkek olmak üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde
bulundukları esnada suça karışan, ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış
yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan
yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı işlemleri için bekletilmektedir.
- Bina, 2007 yılından itibaren geri gönderme
merkezi olarak kullanılmaktadır.
- Geri gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı
ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı teslim edilmekte ve yine günde 30 ila
40 yabancının sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.
- Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde
pasaportu olmayanların konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek
suretiyle ülkelerine çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi
imkânları ile uçak bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube
Müdürlüğü ve Genel Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce
karşılanmaktadır.
- Gün içerisinde sabah ve akşam devlet
bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi Aşevinden karşılanmak üzere 3
öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24 saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.
- İl sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze
gönderilen doktor, haftada bir gün gelip sağlık sorunları olanları muayene
etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde hastalananlar ise Haseki Hastanesine
götürülmekte, acil hastalar için ambulans hizmeti sunulmaktadır. İnsan
Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın bir günü Merkeze gelen
psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda bulunmaktadır. Merkezde
kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik
malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet
yardımı yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten
gelenlerin yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan
çocuklara oyuncak ve günlük süt verilmektedir.
- Merkezin konumunun kaçmaya müsait olması
nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü) havanın müsait olduğu
zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya çıkarılmaktadır. Çocuklar ise
istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.
- Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin boş
zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek öğrenebilmeleri için bir takım
sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda; geri gönderme merkezindeki spor
aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca
tarafından verilen takı kurslarına da katılım sağlanmaktadır. Merkezde
ibadethane de bulunmaktadır.
…
- 2010 yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca
yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri gönderme merkezine gelenlere
kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi haklara sahip olduğu,
burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda bilgilerin yer aldığı bir
bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme formu yaklaşık 40 ila 50
dilde hazırlanmıştır.
- Ayrıca Merkezde herhangi bir suç nedeniyle
yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana kadar tutulanlar da yer almaktadır.
Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım yapılmadan koğuşlarda
barındırılmaktadır.
- Yakalananların işlemlerinin yapılacağı
süreçte Merkezde barındırılmaları için 3’er aylık olurlar alınmakta; ancak
ortalama 10 günde işlemlerin gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi
sağlanmaya çalışılmaktadır. …
- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve
ayak parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun
kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi
olarak da buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi
halinde çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi
istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü
olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde
duruldu.
cb) Geri Gönderme Merkezinde Yapılan Gözlemler
İnceleme sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si
kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi.
Geri gönderme merkezinin inceleme yapılan diğer iki merkezin aksine şehir merkezinde
olduğu görüldü.
Merkezde erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı
bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı odaları içerdiği ve odalardaki ranza
sayılarının değiştiği gözlemlendi. Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların
hijyen açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.
Merkezde sığınmacıların hemen hemen her
istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin olduğu, kantinde masa ve
sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde yiyecek ve temel
ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.
Merkezde her zaman bulunan bir sağlık
görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece haftada bir kez gelen doktor
eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.
İhtiyacı olanlara bedava verilecek
kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu kıyafetlerin Merkeze yapılan
bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi. Yine Merkezde yasa dışı
göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet odalarının
bulunduğu görüldü.
Merkezde barınanların boş zamanlarını
geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen hocalarca haftada 3 gün
çeşitli kurslar verildiği belirtildi.
Merkezde çocukların günün her anında
istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun odaları bulunmakta olup odalarda
çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkanları bulunduğu görüldü.
Merkezde hem televizyon odası hem de yemek
odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış odalarda kişilerin sohbet etmekte
oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü. Burada bulunan televizyonların son
teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat çekti.
Koğuşların birbirinden demir parmaklıklarla
ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların kişilerin hareket imkanını
engellemediği görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez
içinde dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor
yapabildikleri gözlemlendi.
Merkezde kalanların dışarı ile bağlantı
kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş koridorlarında
konuşlandırıldığına şahit olundu.
…
VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
…
- İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ile ilgili olarak;
1- Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara
sokaklarında oldukça dar bir alanda yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi
bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır dışı edilene kadar tutulan kişiler
barındırıldığından ve bu kişilerin havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma
şüphesi olacağından dolayı yasa dışı göçmenlerin havalandırılma imkanı
sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin
şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
2- Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı
göçmenlerin şüphe altında oldukları suçun türüne bakılmadan ve bir
farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara yerleştirildikleri görülmüştür;
ancak suçların kategorize edilerek kişilerin koğuşlara yerleştirilmesi ceza
hukukunun temel gereklerindendir. Böylece çalışma izni olmadığı gerekçesiyle
yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı veya adam öldürme şüphesiyle
yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç türü itibarıyla Merkezde bir
sınıflandırma yapılmış olacaktır.
3- Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin
gerek Merkezin konumu gerek personel eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir
günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri
gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler için hapishaneden farksız hale
gelmemesi için en temel hakları olan yaşama hakkının bir uzantısı niteliğindeki
bu haktan haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmaları sağlanmalıdır.
Bunun için Merkezde bulunan personel sayısının artırılması ve yasa dışı göçmenlerin
kaçmalarını önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse Merkezin şehir
dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.
4- Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün
hizmet veren doktor aracılığıyla sağlık hizmetleri verildiği bilgisi
edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin sağlık sorunlarını çözmede yetersiz
olduğu düşünülmekte olup, en azından Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri
gönderme merkezlerindeki gibi haftanın her günü acil durumlarda müdahale edecek
bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.
5- Merkez içerisinde bulunan yasa dışı
göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe dolaşabildikleri görülmüştür.
Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında
çeşitli kursların verilmesi, kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı
sağlanması, Merkezde barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor
aletlerinin olması, çocuklara yönelik olarak oyun odalarının bulunması,
çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı
yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı
kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar
Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.
- Genel olarak;
1- Yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilene
kadar barındırıldığı geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet
Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak
Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu
niteliği ağır basan suç ve suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme
merkezlerinin yönetim ve kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak
olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu
kapsamda sınır dışı işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış
personel tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
TBMM Genel Kurulunda bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı
ile de geri gönderme merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği
belirtilmektedir.
2- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa
dışı göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin
işleyişi hakkında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir
düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum geri gönderme merkezlerinde farklı
uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir düzenleyici işlem niteliğinde
hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme merkezlerinin kurulması,
işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde
bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul
ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır.
…
4- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa
dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı,
iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal verilerin düzenli olarak tutulması ve
herkesin erişimine açık bir şekilde belli periyotlarla yayınlanması
gerekmektedir.
5- Sivil toplum örgütleri temsilcilerine,
avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve bilgi talebi hususunda yardımcı
olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil toplum örgütlerinin geri gönderme
merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde çalışmalarına imkân tanınmalıdır.
…
6- Geri gönderme merkezine gelen yasa dışı
göçmenlerin uyruklarının tespitinde beyanları esas olduğundan, doğru beyanda
bulunup bulunmadıklarının yapılacak mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla
denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin
sağlanmasında da tercümanların önemi büyüktür. Bu nedenle geri gönderme
merkezlerinde farklı dillerden tercümanlar görevlendirilmesi büyük önem arz
etmektedir.
7- Ülkemizde uluslararası koruma ve
yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun bulunmamakta; insan haklarını, milli
güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli
konu, idari düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla
kanunla düzenlenmesi gerekirken daha çok ikincil düzenlemelerle yürütülen
uluslararası koruma ve yabancılar konusu, kanun ve kanun temelinde hazırlanacak
düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu
bir uluslar arası koruma sistemi hayata geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel
Kurulu gündeminde bulunan ‘Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu
Tasarısı’nın bir an önce kanunlaşmasında fayda bulunmaktadır.
…”
15. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM
hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri Gönderme Merkezi Raporu” (İHK
raporu) yayımlanmıştır. Rapora esas teşkil eden ziyaret tarihi 2/5/2014’tür.
Raporda Kumkapı GGM’nin özellikleri ve bu Merkezde tutulanlara sunulan
hizmetlere ilişkin ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Anılan raporda yer alan
bazı bilgiler şöyledir:
“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:
13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde,
02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde,
merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam
384’tür.
- Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte,
aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.
- Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru
yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.
- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş.
tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği
alıkonanlarca yapılmaktadır.
- Haftada bir perşembe günleri doktor
gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.
- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında
çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.
- Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup,
yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul
şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek
verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.
- Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat
17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde
hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten
gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.
…
B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER
14. İdarenin kullandığı birimlerden demir
kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları
açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve
kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları,
yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane
olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur.
C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER
1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya
Çıkartılmaması
…
16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında,
gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat
17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya
çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle
açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk
nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada
tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da
bulunmadığını ifade etmiştir.
17. İnceleme esnasında görüşülenler ise,
belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret,
Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler en son iki hafta
önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri Merkez’de olduğunu ancak
bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını beyan eden ve bir yaşında
bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.
…
21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma
şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin havalandırılma imkanı
sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’ Raporda, ‘personel
yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın
yetersiz olduğu, havalandırmaya çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve
haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’
ifade edilmiştir...
23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye
çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve
güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’
iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların
durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç
duyulduğu dile getirilmiştir.
24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama
konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin,
merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı,
bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği
ifade edilmektedir.
…
2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin
Barınması
…
29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal
kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde,
incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir.
Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500 arasında kişinin
tutulduğunu beyan etmişlerdir.
30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi
kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde
dizildiği ve mekânın tahammül sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu
görülmüştür. Ranzalarda yer kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye
sererek yattığı görülmüştür.
…
31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri
Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan
düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk
gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır.
Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari
7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT
standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43 http://www.cpt.coe.int/turkish.htm)
Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis
raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan
yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde
olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]
…
77. Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir
denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra
ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz
kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir.
Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması nedeniyle
Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler çok az
sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir daha
Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar, adli
mercilere intikal etmemektedir.
…”
16. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından Kumkapı GGM’nin
tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) Yarashonen/Türkiye (B. No:
72710/11, 24/6/2014, §§ 18,19) kararında şöyle özetlenmiştir:
“18. Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı
Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür.
Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere,
üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84
metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan
on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm
odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı
tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda
servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin
uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı
bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan
kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır.
Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı
temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte edilmektedir.
19. Hükümet iddialarını desteklemek üzere,
diğerlerinin yanı sıra (inter alia) her ikisi de iyi aydınlatılmış ve oldukça
temiz olan iki yatakhanenin ve tutulan erkekler için ayrılmış katlardan
birindeki koridor ve kafeteryanın fotoğraflarını ibraz etmiştir. Toplam yatak
sayısının fotoğraflardan belirlenmesinin mümkün olmamasına rağmen, her iki
odanın duvarlarına karşı konumlandırılmış ve odanın ortasında dar bir koridor
bırakan iki sıra ranza bulunduğu gözlemlenmiştir. Bazı ranzalar birbiriyle temas
halindeyken, diğerleri ise büyük metal dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye
gibi başka hiçbir mobilya odalarda mevcut değildir; odalardan sadece bir
tanesinde yatakların üstünde battaniyeler vardır ve diğer odada hiçbir yatak
takımı bulunmamaktadır. Kafeteryanın her katında bir televizyon mevcuttur.
Ayrıca, tutulan erkeklere ayrılmış katlardan birine ait koridorun fotoğrafında
metal bir mekik aleti ve bir egzersiz bisikleti görünmektedir.”
17. Yarashonen/Türkiye
kararında ayrıca BM göçmenlerin insan hakları özel raportörü tarafından Kumkapı
GGM hakkında hazırlanan rapordan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer
verilen BM raporunun ilgili kısımları şöyledir:
“30. ... (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel
Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti üzerine 25-29 Haziran 2012
tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. François Crépeau
diğerlerinin yanı sıra (inter alia) Kumkapı ve Edirne’deki geri gönderme
merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde BM Genel Kurulu’na bir
rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun ilgili kısımları
aşağıdaki gibidir:
‘42. Özel Raportör ziyareti esnasında
göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri, bu gözetimin süresi, tutulma
koşulları ve idari gözetim altına alınan göçmenlere yönelik güvencelere erişim
konularında yetersiz bir düzenleme olduğunu kaydetmiştir.
...
52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında
Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme
merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi,
avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır
dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde
bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün Edirne ve
Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı görüşmeler, söz
konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini
ortaya koymaktadır.
…
54. Özel Raportör ayrıca yukarıda anılan geri
gönderme merkezlerindeki koşullardan da rahatsızlık duymuştur. Çocukların da
aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişiler çoğunlukla odalarda
veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış alanlara erişimleri ya oldukça
kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık, sağlığa elverişsiz
koşullar ve yetersiz gıda diğer önemli endişe kaynaklarıdır.’
…”
18. Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/4/2016 tarihli ve 57797 sayılı
yazısı ekinde yer alan İstanbul Emniyet Müdürlüğünün yazısının ilgili kısımları
şöyledir:
“… Kumkapı Geri Gönderme Merkezimiz 3 (üç)
katlı olup 1. ve 2. katlarda erkekler, 3. katta bayanlar olmak üzere toplamda
250 (...) zorunlu durumlarda 300 (...) kişi barındırabilmektedir. 1. Kat
Misafirhanesi; 69 metrekare yemekhane, 76 ..., 50 ..., 58 ..., 84 metrekarelik
dört koğuş, 5 duş, 6 wc bulunmaktadır. 2. Kat Misafirhanesi; 69 metrekare
yemekhane, 69 ..., 76 ..., 50 ..., 58 ..., 84 metrekare beş koğuş, 5 duş, 6 wc
bulunmaktadır.3. Kat Misafirhanesi; 69 metrekare yemekhane, 69 ..., 76 ..., 50
..., 58 ..., 84 metrekare beş koğuş, 5 duş, 6 wc bulunmaktadır. 1. Kat
misafirhanesinde 44 çiftli ranza bulunmakta olup odaların büyüklüğüne göre
sayıları değişmektedir. 2. Kat Misafirhanesinde ise 76 çiftli ranza olmakla
birlikte oda büyüklüğüne göre sayıları değişmektedir. 3. Kat Bayanlar
misafirhanesinde 70 çiftli ranza bulunmaktadır. ... tüm odalarda gün ışı[ğı]
gören ve şahısların kaldıkları odaların açık kapı sistemi olduğundan kendi
vatandaşları ve yakın buldukları kişilerle kalmalarına [izin verilmekte] ve
hangi odada kalacaklarına dair bir yaptırım uygulanmamaktadır.
Merkezimizde ihale usulüyle kazanan özel bir
firma tarafından günde (üç) öğün yemek, çocuklara günlük 500 ml süt verilmekte,
yakınları ile görüştürülmekte, her türlü sağlık problemleri için hastanelere
sevkleri sağlanmakta ve ayrıca merkezimize haftada 1 kez görevli doktor gelerek
muayene yapmaktadır. Merkezimiz koğuş sistemi ile televizyon izleme, spor
yapma, dinlenme odaları, mescit vb. ihtiyaçlarını karşılayabildiği olanaklara
sahiptir. Merkezimiz giriş kısmında, koğuşların bulunduğu katlardaki lavabo ve
banyolarda kesintisiz 24 saat sıcak ve soğuk su olanağı mevcuttur.
... fiziki şartları ve personel sayısının izin
verdiği ölçüde uygun hava şartlarında, merkezimizin bahçesinde gruplar halinde
çıkarılarak, temiz havadan faydalanmaları sağlanmakta ayrıca merkez içerisinde
havalandırma için kurulan ve isteyen tüm şahısların gün içerisinde
kullanabilecekleri bir açık hava bölümümüz ve evli şahıslar merkezimizin
toplantı salonunda iş yoğunluğunun hafiflediği akşam saatlerinde
görüştürülmekte, ... tutulan şahısların aile bireylerinin müracaatı ile gerekli
bilgileri (pasaport, evlilik cüzdanı vs.) sunmaları halinde uygun zamanlarda
görüştürüldükleri, çocukların ise oyun parkında oynamaları sağlanmaktadır.
Bunun yanı sıra kapalı bir çocuk oyun bölümümüz bulunmaktadır. Merkezimizin
içerisinde kantin hizmetleri günde 3 kez şahısların kaldıkları bölüme kantin
çalışanları tarafından servis yapılmaktadır. Merkezimizin tamamı özel bir
temizlik firması tarafından 6 görevli ile yapılmaktadır. Ayrıca misafirhanelere
sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik ürünleri sürekli olarak verilmektedir.
..."
19. Yukarıda belirtilen yazıda GGM"nin mevcudu ile ilgili olarak
"... [ş]ahsın tutulduğu
03.01.2014-20.01.2014 tarihleri arasındaki defter kayıtları incelendiğinde
ortalama rakamın 110 [ila] 130 arasında" olduğunun anlaşıldığı
bildirilmiştir.
C. İlgili Hukuk
1. Ulusal Hukuk
20. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga
4. maddesi şöyledir:
“Pasaportsuz, vesikasız veya usulüne uygun
veya muteber olmıyan pasaport veya vesikalarla Türkiye sınırlarına gelen
yabancılar geri çevrilirler.
Bunlardan, pasaport veya vesikalarını yolda
kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma sonuna
kadar, icabederse, en yakın idare merkezine gönderilerek haklarında verilecek
kararlara göre işlem yapılmak üzere mahalli mülkiye amirinin göstereceği yerde
oturtulabilmek kaydiyle kabulleri caizdir.
Hükümetin müsaadesiyle gelen göçmenler
ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen sevkı için yabancı memleketlere
Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler tarafından verilmiş bir vesika
bulunmak şartiyle pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye kabul olunurlar.
Umumiyetle mültecilerin ve iskan hakkındaki
mevzuat dışında olarak yurt tutmak maksadiyle gelen yabancıların, pasaportları
olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri Bakanlığının kararına bağlıdır.”
21. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye
girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:
“1. Serseriler ve dilenciler;
2. Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül
olanlar (Bu gibilerden umumi sıhhati ve asayişi tehlikeye sokmıyacak halde olup
kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya vasilerinin maddi himayeleri altında
olarak tedavi veya hava değiştirme için gelenler bu hükümden istisna
edilebilirler);
3. Türkiye Cumhuriyetinin taraf bulunduğu,
mücrimlerin iadesine mütaallik anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak
kabul edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;
4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta
avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;
5. Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi
nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere ve bozanlara iştirak veya
yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenler;
6. Fahişeler ve kadınları fuhuşa sevkederek
geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın ticareti yapanlar ve her nevi
kaçakçılar;
7. Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri
müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp
Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de
yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat
edemiyenler.”
22. 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında mülga Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan
yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet
edebilirler.”
23. 5683 sayılı mülga Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“Memleket dışına çıkartılmalarına karar
verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka sebeplerden dolayı
Türkiye’yi terkedemiyenler İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa
mecburdurlar.”
24. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı
ile kabul edilip 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den
İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla
Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Karar
makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K.
Yön/3.mad)
Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye
iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların
talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi
ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu
Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanır.
İçişleri
Bakanlığı, karar verme yetkisini uygun göreceği hallerde valiliklere
devredebilir.
Valilikçe veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan
karar valilikler aracılığıyla yabancıya tebliğ edilir.
Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri Bakanlığı’nca
uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri Bakanlığı’nca
gösterilecekbir yerde serbest ikamet edebilir.
Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı
15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.
İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi
için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak
belirlenebilir.
Karara itiraz eden yabancının bu konudaki
ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri
Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai
karar yabancıya tebliğ edilir.
İtirazları nihai olarak reddedilenlerin
durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir.
Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde deikamet izni verilmesi uygun
görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde Türkiye’yi terk
etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar, İçişleri
Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme yetkisinin
valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den
çıkartılırlar.”
2. Uluslararası Hukuk
25. CPT tarafından kabul edilen "Yabancı Uyruklu Kişilerin
Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar"ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2013)
ilgili kısımları şöyledir:
"48. Açık havada egzersiz yapma konusunun
üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet
programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz
yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT,
istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün
açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.
Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü
hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde olması gerektiği barizdir.
...
29. CPT"nin bakış açısına göre, kişileri
yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum
bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler özellikle bu amaç için
hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun
nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır. ...
Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip,
temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması
önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar
önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen gösterilmelidir. Program
faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün içinde zaman geçirilebilecek
bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve diğer uygun dinlenme
yollarına (örn. kutu oyunlarına, pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu
kişilerin tutuldukları süre ne kadar uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de
o kadar kapsamlı olmalıdır.
...
79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak
tutukluluk durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı,
sınırlı kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden
oluşmalıdır. Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar.
tutuldukları kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca az
sınırlandırılmalıdır."
26. BM Genel Kurulunun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı
kararıyla kabul edilen "Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen
Kişilerin Korunması İçin Prensipler"in “İnsani
tarzda muamele yükümlülüğü” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her hangi bir biçimde tutulan veya hapsedilen
bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan sahip olduğu insanlık onuruna
saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”
27. Anılan Prensipler’in “Tutmanın
ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi” kenar başlıklı 4. maddesi
şöyledir:
“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve
tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her hangi bir biçimde
etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir makam tarafından karar
verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili denetimine tabi tutulur.”
28. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR
EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların
Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f)
bendi şöyledir:
“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne
ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni hatırlatarak
...
(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma
koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve
sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında
tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde
bulundurulmayacaktır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu 3/1/2014 ile 20/1/2014 tarihleri arasında Kumkapı
GGM"de toplam on sekiz gün ışıkların sürekli açık olduğu, aşırı kalabalık,
gürültülü ve sigara içilen ortamda açık havaya çıkma veya herhangi bir sosyal
faaliyet imkânından gerektiği gibi yararlandırılmaksızın tutulduğunu, Merkezde
temizlik ve yemeklerin yetersiz olduğunu, dış dünyadan yalıtılmış, tüm pencere
ve kapılarının hapishane gibi demir parmaklıklarla kapalı olduğunu, hamile
olmasına rağmen doktor tarafından sadece bir defa muayene edildiğini ve bu özel
durumuna uygun yemek verilmediğini, bu nedenlerle Anayasa"nın 17. maddesinde
düzenlenen işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının
ihlal edildiğini, tutma işleminin yasal dayanaktan yoksun ve keyfî olduğunu,
herhangi bir yargı kararına dayanmadığını, tutmanın yargısal denetimi
olmadığını ve tutma sonrası tazminat ödenmesine dair bir başvuru yolu
bulunmadığını, tutma nedenleri hakkında kendisine bilgi verilmediğini, bu nedenlerle
Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini, ayrıca GGM"deki tutma koşullarına karşı
başvurabileceği etkili bir iç hukuk mekanizması bulunmadığını, bu nedenle
Anayasa"nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş; kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması ile maddi ve
manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
32. Başvurucunun GGM’nin tutma koşullarının elverişsizliğine
ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası; geri
gönderme merkezlerinde gayriinsani koşullarda tutulması nedeniyle yapılan
şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu nedenle kanun yollarının etkili
olmadığı şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesi;
geri gönderme merkezinde tutulmasının kanuniliği, yargısal denetimi, tutma
nedenleri hakkında bilgilendirilme ve tutma nedeniyle tazminat ödenmesi
konularına ilişkin şikâyetlerinin ise Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kamuya Açık Belgelerde
Başvurucunun Kimliğinin Gizli Tutulması Talebi
33. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) "Bireysel başvuru formu ve ekleri"
kenar başlıklı 59. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (i) bendine göre
başvurucular, gerekçesini açıklamak sartıyla, kamuya açık belgelerde
kimliklerinin gizli tutulması talebinde bulunabilirler. Bu talebin yerinde olup
olmadığının değerlendirilmesi Anayasa Mahkemesinin takdirindedir.
34. Başvurucu, yabancı uyruklu kadın olması, ülkesinde hakkında
takibat yapılması ve mülteci olması nedeniyle kamuya açık belgelerde kimliğinin
gizli tutulmasını talep etmiştir. Dayandığı gerekçeler makul görüldüğünden,
başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin kabulü
gerekir.
Serruh KALELİ ve Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamıştır.
2. Sınır Dışı Edilmek
Üzere İdari Gözetim Altında Tutuldukları Yerin Koşullarının Elverişsizliği
Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
35. Başvurucu; yabancı kişilerin gayriinsani koşullarda
tutulmalarına karşı yapılan başvurulardan sonuç alınamadığını, iç hukuk
yollarının etkisiz olduğunu belirterek Anayasa"nın 17. maddesi ile bağlantılı
olarak 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
37. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
38. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve
özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası
için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci
önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
39. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma
hakkını güvence altına almaktadır.
40. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için
öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de
tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının
ulaşılabilir olmaları yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde
başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir.
Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp
uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının
kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras,
B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).
41. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları
güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre
değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi
uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun hem teoride hem de uygulamada ileri
sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise sonlandırma veya gerçekleşip
sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir tazmin imkânı sunma açısından
etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK],
B. No: 2014/13044, 11/11/2015, § 71).
42. Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak, Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutmama yasağı olduğunda Anayasa’nın
öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru
yolunun etkili olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı
durumlarda cezalandırıcı, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak
makul bir tazmin imkânı sunan bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde bu tür
ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür
muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve
devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara
yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu
nedenle somut başvuruda olduğu gibi “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda
tutulma şikâyetleri açısından ancak tutulma koşullarının
iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların
tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir.
Elbette ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak
başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara
karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması gerekmektedir (K.A., § 72; benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Ananyev ve diğerleri/Rusya,
B. No: 42525/07 60800/08, 10/1/2012, § 98).
43. AİHM de Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel
önemin, devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ek olarak, bu tür
muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını
gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye,
B. No: 72710/11, 24/6/2014, § 61).
44. Başvuru formunda ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/4/2016
tarihli yazısında (bkz. § 18) sunulan bilgiler çerçevesinde başvurucunun
3/1/2014 ile 20/1/2014 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de tutulduğu konusunda
tereddüt bulunmamaktadır.
45. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye
kararında, tutulan bir göçmenin önerilen hukuk yollarından
faydalanarak haklarını savunabildiğini yani idare mahkemesine veya idari makama
yapılan başvurunun tutulma koşullarının iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi
koşullar nedeniyle yaşanan ızdırap için tazminata hükmedilmesiyle
sonuçlandığını gösteren herhangi bir adli veya idari kararın davalı devlet
tarafından ibraz edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da
bulunulmadığı tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye,
§ 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).
46. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda
da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir
denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra
ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz
kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir.
Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması
nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler
çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir
daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar,
adli mercilere intikal etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer
verilmiş olması, başvurucunun iddiasını güçlendirmektedir (bkz. § 15).
47. Nitekim 2012 tarihli TBMM raporunda da benzer şekilde
tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve merkezlerin
işleyişlerinin nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde
yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı
uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki
metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.
48. Başvurucunun tutulduğu tarih aralığından sonra 11/4/2014
tarihinde yürürlüğe giren 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu’nda da tutulma koşullarının Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir
aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın
sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını
belirleyen, bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini içeren özel
nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının öngörülmediği Anayasa
Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A.,
§ 77).
49. Bu tespitler ışığında GGM’de idari gözetim altında tutulmuş
olan başvurucu açısından Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence
altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, teori ve pratikte çözüm
üretme kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve
yargısal bir başvuru yolunun bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde
tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği
iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı etkili bir
başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucunun etkili başvuru hakkının
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
3. Kumkapı GGM’nin
Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal Ettiğine İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
51. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
52. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
53. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
54. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye
alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de
eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 83).
55. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin
“işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için,
anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
56. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada “eziyet”ten
faklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte
küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).
57. Yukarıda değinildiği üzere bir muamelenin bu kavramlardan
hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel
koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak
yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup
olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi
de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin
küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da
böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına
gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı
davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler,
kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).
58. Bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması
nedeniyle yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No: 2013/9673, 21/1/2015,
§ 73). Bu çerçevede idari gözetim altına alınan yabancının tutulduğu yerdeki
maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına
girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik
değerlendirmesi ise koşullarla ilgili tüm verilere, özellikle de muamelenin
süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı
ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır (Rıda
Boudraa, § 60, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kafkaris/Kıbrıs, B. No: 21906/04,
12/2/2008, § 95, Yarashonen/Türkiye,
§ 71)
59. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi
için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da
fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi, diğer taraftan bir muamelenin
“aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve
küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi
gerekir (Rıda Boudraa, § 61).
60. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında
“aşağılayıcı” olup olmadığını tespit ederken bunların amacının ilgiliyi rencide
etme ve aşağılama olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında söz konusu
tedbirin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde
ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir.
Bununla birlikte böyle bir amacın olmaması,bu hükmün ihlal edilmiş olması
ihtimalini kesin olarak devre dışı bırakmamakla birlikte bir ceza veya
muamelenin “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı” olabilmesi için rencide edilme
veya ızdırabın, meşru bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide olma
duygusu ve ızdırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).
61. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturup oluşturmadığı incelemesinde
bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulan her bir kişiye düşen yaşam
alanı, özellikle dikkate alınması gereken bir kriterdir (K.A., § 96; Yarashonen/Türkiye, § 72).
62. AİHM; bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört
metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç
metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının
Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar
vermiştir (Hagyó/Macaristan, B.
No: 52624/10, 23/4/2013, § 45; Yarashonen/Türkiye,
§ 72). Öte yandan AİHM, tutulu bulunan kişilere her gün en az bir saat açık
havada egzersiz yapma imkânı verilmesinin bu kişilerin refahı açısından temel
bir güvence olduğunu kabul etmektedir (Ananyev
ve diğerleri/Rusya, § 150).
63. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın
17. maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde kişi başına düşen alan
hesabının yanı sıra tutulan kişilerin günlük açık havadan yararlanmaları,
kapalı mekânların gün ışığı alma ve havalandırılma durumları, kalınan mekânın
temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık hizmetleri gibi hususların da
dikkate alınması gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye,
§ 73). CPT’nin “gözetim altında tutulan göçmenler” hakkında kabul ettiği
standartlarda (bkz. § 27), kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli
olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hâllerde bu
kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir
programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde
tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip, temiz ve
bakımlı olması gerektiği ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı
sağlamasının önemli olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu
kadar önlenmesi gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün
içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve
diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin
tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar
kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün
mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada
egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin
makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak
biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen
bu standardın “gözetim altında tutulan göçmenler” açısından evleviyetle geçerli
olduğu açıktır(K.A., § 98).
64. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar
(bkz. §§ 61-63) kural olarak bu konuda yapacağı incelemelerde asgari
standartları oluşturmakla birlikte burada yer verilen standartların her bir
somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi gerekmektedir.
ii. İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
65. Başvurucu 3/1/2014 ile 20/1/2014 tarihleri arasında kumkapı
GGM"de toplam on sekiz gün, ışıkların sürekli açık olduğu; aşırı kalabalık,
gürültülü ve sigara içilen ortamda açık havaya çıkma veya herhangi bir sosyal
faaliyet imkânından gerektiği gibi yararlandırılmaksızın tutulduğunu, Merkezde
temizlik ve yemeklerin yetersiz olduğunu, dış dünyadan yalıtılmış, tüm pencere
ve kapılarının hapishane gibi demir parmaklıklarla kapalı olduğunu, hamile
olmasına rağmen doktor tarafından sadece bir defa muayene edildiğini ve bu özel
durumuna uygun yemek verilmediğini, bu nedenlerle Anayasa"nın 17. maddesinde
düzenlenen işkence, eziyet ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
66. Başvuru dosyasında, başvurucunun Kumkapı GGM’de tutulduğu
dönemde tutulan her bir kişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir
bilgi yer almamaktadır. Başvurucunun hangi odayı kaç kişi ile paylaştığına
ilişkin net bir bilgi de ne başvurucu ne de bu konuda görüşleri sorulan Adalet
ve İçişleri Bakanlıkları tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur. Anayasa
Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle kişi başına düşen yaşam
alanının hesaplamasının Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın, burada
kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin kabul
edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
67. Başvuru formunda ve Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/4/2016
tarihli yazısında (bkz. § 18) sunulan bilgiler çerçevesinde başvurucunun
3/1/2014 ile 20/1/2014 tarihleri arasında Kumkapı GGM’de tutulduğu
anlaşılmaktadır.
68. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan
bilgilerin yanı sıra 2012 tarihli TBMM raporu, BM göçmenlerin insan hakları
özel raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda
atıf yapılan 2009 tarihli CPT raporu ile özellikle Kumkapı GGM"nin başvurucunun
tutulduğu döneme yakın bir dönemdeki durumunu tespit eden, Anayasa Mahkemesinin
K.A. başvurusuna ilişkin kararıve
bu karara büyük ölçüde esas teşkil eden İHK raporu eldeki en önemli verileri
oluşturmaktadır.
69. Anılan belgelerdeki tespitler ile başvurucunun tutulduğu
döneme nazaran iki yıldan daha kısa süre önce düzenlenmiş olan 2012 tarihli
TBMM raporu ve BM Göçmenlerin insan hakları özel raportörünün tespitleri ile
başvurucunun serbest bırakıldığı tarihten (20/1/2014) çok kısa bir süre sonra
düzenlenmiş olan İHK raporu arasında belirgin bir çelişkiye rastlanmamıştır. Bu
çerçevede düzenlendikleri zaman periyotları farklılık arz etse de başvurucunun
tutulduğu dönemden önce veya sonra düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde
Kumkapı GGM’nin tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren
herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutulduğu zaman diliminin
öncesinde veya sonrasındaki saptamaların, başvurucunun tutma koşulları yönünden
de önemli ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle
başvurucunun tutulduğu dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım
tespitin başvurucunun tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında dikkate
alınması mümkün görülmüştür.
70. 2012 tarihli TBMM raporunda Merkezin kapasitesinin 100’ü
kadın ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 kişi olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden
günlük ortalama 30 ila 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda
yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı, 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde
291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu
bilgilerine yer verilmiştir.
71. İHK raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre
Merkezin toplam kapasitesi 300 kişi olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384
ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez
yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden ayrılmakta ve
yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. İHK raporunda görüşleri kayda
geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ila 500 kişi kalmaktadır.
72. Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/4/2016 tarihli yazısı ekinde
de (bkz. § 18), Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan kişilere sağlanan
hizmetlerle ilgili genel bilgiler sunulmuş ve başvurucunun tutulduğu tarih
aralığındaki defter kayıtlarına göre Kumkapı GGM"nin ortalama mevcudunun 110
ila 130 kişi arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir. İncelenen raporlar ve
özellikle yakın tarihli İHK raporundaki rakamlarla karşılaştırıldığında Emniyet
Genel Müdürlüğü tarafından sunulan sayı aralığının Merkezdeki kadın mevcudunu
ifade ettiği açıktır.
73. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu yukarıda belirtilen
raporlara yansıyan sayılar ile her gün giriş yapan ve ayrılan kişi sayısının
birbirine yakın olduğu dikkate alındığında başvurucunun tutulduğu dönem boyunca
Merkezde asgari olarak toplam 350 civarında kişi bulunduğunun yaklaşık bir
değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.
74. Kumkapı GGM’ye ilişkin rapor ve görüşler (bkz. §§ 13 vd.)
incelendiğinde başvurucunun tutulduğu dönem dâhil olmak üzere Merkezin resmî
kapasitesinin 300 kişi olduğunun kabul edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen
alanda kayda değer bir değişiklik bulunmadığı görülmektedir. İHK raporunda
görüşleri alınan Merkez yetkililerinin de belirttiği üzere şehir merkezinde,
yapıların sıkışık olduğu bir alanda bulunan Merkezde tutulan kişilere tahsis
edilen alanda esaslı bir değişiklik yapılması da mümkün görünmemektedir.
Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler birlikte değerlendirildiğinde kadın-erkek
tüm sakinlere tahsis edilen alanın yaklaşık 1.000 m2 olduğu ve bu alanın genişliğinin ilgili
dönemde değişmediği anlaşılmaktadır.
75. Bu durumda Merkezde kişi başına düşen alanın azami 3 m2 olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
76. Bu tür merkezlerde tutulan kişilerin tahsis edilen alanın
darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman
geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup
yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur
olarak dikkate alınabilir (K.A.,
§ 104; Yarashonen/Türkiye, § 78).
77. Bu çerçevede başvurucunun içinde yaşadığı koşullar
incelendiğinde İHK raporunda ifade edildiğine göre Merkezde idarenin kullandığı
birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar (üniteler) dışında
koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda
üç spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin
bu mekânlardan biri olan televizyon odasında yattıkları bilgisi yer almaktadır.
Bu durumda Merkezde kalanların ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri
mekânların oldukça sınırlı olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki
sıkışıklık nedeniyle kalma yeri olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı
olarak sadece bitişik nizam ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık
yatakhanelerde kalan göçmenlere, Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri
bir ortamın sunulamadığı anlaşılmaktadır.
78. BM göçmenlerin insan hakları özel raportörü tarafından 25-29
Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine
gerçekleştirilen resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı
raporda geri gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu,
çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişilerin
çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara
erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı; “aşırı kalabalıklık”,
“sağlığa elverişsiz koşullar” ve “yetersiz gıda” hususlarının diğer önemli
endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz. § 17).
79. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu
konuda ortaya koyduğu standartlar esas alındığında tutulan kişilerin tahammül
edilemez koşullarda günlük yaşamlarını sürdürmelerine engel olabilecek bir
tedbir olarak her gün açık havada en az bir saat egzersiz yapabilme imkânının
Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir(K.A., § 106).
80. 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM
raporunda, tutulan göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerekse personel eksikliği
nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları
tespitine yer verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı
bu tespitin, fiilî uygulama ile uyumlu olup olmadığı da rapordan
anlaşılamamaktadır. Kaldı ki anılan raporda -dolaylı olarak- bu tespitin dahi
GGM’yi göçmenler için bir hapishane hâline getirdiği belirtilmek suretiyle
haftada bir defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.
81. İHK raporunda Merkez Müdürünün, gözetim altındakilerin
binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta
sonlarında ise günde iki üç saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği
anlaşılmaktadır (bkz. § 15). Bu konuda başvurucu, Merkezde tutulduğu on sekiz
gün boyunca açık havaya çıkarılmadığını iddia etmektedir (bkz. §§ 30, 65).
Raporda görüşlerine yer verilen göçmenlerin, belirtilen şekilde kendilerine
hava alma imkânı verilmediği hatta içlerinden bazılarının haftalarca bu
imkândan yararlanamadıkları dönemlerin olduğu, bazılarının ise üç dört ay
boyunca sadece iki defa kendilerine bu imkânın verildiği yönündeki ifadeleri
başvurucunun iddiasını doğrulamaktadır.
82. Merkez yetkililerince “sağlanmaya
çalışıldığı” ifade edilen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT
standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası yetkililer de Merkezin
bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması
ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle tutulan kişileri açık havaya çıkma
imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 15). Görüldüğü
üzere Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan
yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi CPT tarafından
ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu
veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının,
CPT standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.
83. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde Merkezin,
kişi başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek
şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucunun Merkezde tutulduğu
dönemde maruz bırakıldığı koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele düzeyinin aşılmasına yol açabilecek
nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma mekânları dışında rahatlamaya imkân
sağlayacak ortak kullanım alanlarının yetersiz ve daha da önemlisi sağlanan
açık havadan yararlanma imkânının oldukça sınırlı olmasının başvurucunun
Merkezde sahip olduğu koşulları daha da tahammül edilemez hâle getirdiği ve o
tarih itibarıyla hamile olan başvurucunun bu koşullar altında on sekiz gün
tutulmasının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal
oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır.
84. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar,
başvurucunun Kumkapı GGM’de maruz kaldığı muamelenin, bir kişinin sınır dışı ve
benzeri işlemlerinin yürütülmekte olması nedeniyle şekil ve şartları kanunla
gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulmasının
barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın ötesine geçmiş olduğunun kabul
edilmesi açısından yeterli olduğundan başvurucunun bu bölümde
değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdüğü diğer iddialar yönünden Anayasa’nın
17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
85. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları
çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” muamele düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin
ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
4. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Anayasa’nın 19.
Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
86. Başvurucu “[g]özaltına
alındıktan sonra savcılık, sorgu hakimliği gibi adli makamlara”
çıkarılmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
87. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanısıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek
protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
88. Anayasa’nın “Kişi
hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve
beşinci fıkraları şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
…
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine
en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat
ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne
çıkarılır.Kimse, bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın
hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve
savaş hallerinde uzatılabilir.”
89. Sözleşme’nin “Özgürlük ve
güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine
hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç
kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan
veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak
zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir
kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
…
3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen
koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli
görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır;
kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında
serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır
bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.
…”
90. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı
fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve
makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri ancak
suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu
işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul
nedenler bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence,
hakkında bir ceza soruşturması açılan ve devam eden kişiler bakımından
geçerlidir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının,
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkralarında
öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından yukarıda belirtilen güvenceleri
kapsamadığının kabulü gerekir.
91. Bu çerçevede somut başvuruya konu olan Anayasa’nın 19.
maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddiasının, Anayasa Mahkemesinin konu
bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
92. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
93. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul
edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen
şartların taşınması gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
94. İçtüzük"ün bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı
59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
95. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük"ün 59. maddesinin ilgili
fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını
açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını
kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
96. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
97. Başvurucu “[g]özaltına
alındıktan sonra savcılık, sorgu hakimliği gibi adli makamlara”
çıkarılmadığı iddiasını ortaya koyarken kendi özel durumunun “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka ifadeyle GGM’de tutulmasının suç
işlediği şüphesine veya suç işlemesinin ya da suç işledikten sonra kaçmasının
önlenmesine dayalı olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt
sunmamıştır.
98. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ihlal iddiasını
kanıtlayamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Anayasa’nın 19.
Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
99. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu
kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. İdari Gözetim Altında
Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
100. Başvurucu; herhangi bir yasal dayanağı olmaksızın keyfî ve
hukuk dışı gerekçelerle tutulduğunu, bu nedenle Anayasa"nın 19. maddesinin
ikinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
101. Başvurucunun 3/1/2014 ila 20/1/2014 tarihlerinde Kumkapı
GGM’de tutulduğu ve bunun Anayasa’nın 19. maddesi anlamında bir tutma işlemi
niteliğinde olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 125).
102. Anayasa’nın “Kişi
hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve
ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen
veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.”
103. Sözleşme’nin “Özgürlük
ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1)numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen hallerdışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
f) Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak
girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin
yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya
tutulması.”
104. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan
Aras, § 43).
105. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi
ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre
bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi
sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması
veya tutulması mümkündür (Rıza Boudraa,
§ 73). Bu gibi durumlarda bir kişinin Anayasa"nın 19. maddesinde yer verilen
diğer tutma gerekçelerine ihtiyaç bulunmaksızın sadece bu işlemlerin
yürütülmesi sürecine dayanılarak idari gözetim tedbiri uygulanmasına karar
verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca, sınır dışı etme veya iade
işlemleri “gerekli özen” (due diligence) içerisinde yürütülmez ise
artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden söz edilemez (K.A., § 123; benzer yöndeki AİHM kararları
için bkz. A. ve diğerleri/Birleşik Krallık,
B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 164; Abdolkhani
ve Karimnia/Türkiye,§ 129).
106. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi
özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve
keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin
gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi, koşullarının genel kabul
görmüş standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı
muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usul hakları
ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas
olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu
sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi
özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı
amaçlamaktadır (Rıza Boudra, §
74; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 129; A. ve diğerleri/Birleşik Krallık,
§ 164).
107. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına
yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin
koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim
kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata
erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir
şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı
özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince korunduğundan ve hukuki
olduğundan söz edilemez (K.A., §
125; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 135).
108. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458
sayılı Kanun, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup bu tarihten önce ve
dolayısıyla başvurucunun GGM’de tutulduğu 3/1/2014 ila 20/1/2014 tarihlerinde
Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan istisnalar arasında yer verilen,
usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren ya da hakkında sınır
dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya
tutuklanması uygulamasında tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi,
sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru
yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman
yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan
yasal bir düzenleme bulunmamaktadır (F.A. ve
M.A., B. No: 2013/655, 20/1/2016, § 136).
109. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. İdari Gözetim Altında
Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin İddia
110. Başvurucu; idari gözetim sürecinde tutulma nedenleri
hakkında bilgi verilmediğini, belirtilen süreç zarfında hangi sebeple tutulduğu
ve kendisi hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konularında bilgi sahibi
olamadığını, bu nedenle Anayasa"nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
111. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bununhemen
mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hâkim
huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”
112. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2)numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir
dilde bildirilmesi zorunludur.”
113. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan
veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların her hâlde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak
“derhâl” bildirileceği kurala bağlanmıştır.
114. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise
yakalanan her kişiye, yakalama nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü
suçlamanın en kısa zamanda ve anlayacağı bir dille bildirileceği hükme
bağlanmıştır.
115. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve
maddi gerekçelerin teknik olmayan, basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde
açıklanması; hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesine ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine
imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer
güvencelerin bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içerik
bakımından yeterli olup olmadığının ve bilgilendirmenin derhâl yapılıp
yapılmadığının her somut olayın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir
(K.A., § 138; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 136).
116. BM göçmenlerin insan hakları özel raportörü tarafından
hazırlanan raporda bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de başvurucunun tutulduğu dönemdeki
uygulama ile ilgili olarak dikkate alınması gereken birtakım ifadelere yer
verilmiştir. Raporda, 2010 yılının Eylül ayında Türkiye emniyet makamları
tarafından yayımlanan bir genelge ile geri gönderme merkezlerinde tutulan
düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve
geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz
hakkı konularında sistematik bir biçimde bilgilendirilmeleri talimatı
verildiği, buna rağmen özel raportörün Edirne ve Kumkapı GGM"lerde tutulan
kişilerle yaptığı görüşmelerin söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir
biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir.
117. Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/4/2016 tarihli yazısı (bkz. §
18) ekinde sunulan ve üzerinde başvurucunun da imzası bulunan İstanbul Emniyet
Müdürlüğü tarafından düzenlenmiş 4/1/2013 tarihli matbu formdan "1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında
Viyana Sözleşmesi"nin 36. ve 37.
maddeleri gereğince, arzu ettiği
takdirde ülkesinin yetkili temsilciliği ile görüşme ve haberleşme hakkına sahip
olduğu" konusunda başvurucunun bilgilendirildiği ve
başvurucunun, durumu hakkında vatandaşı bulunduğu ülkenin temsilciliğine bilgi
verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.
118. Her ne kadar anılan formun "isnat edilen suç"
sütununda "giriş yasağı ihlal" ibaresi yer almakta ise de
başvurucunun idari gözetim altına alınmasından bir gün sonra düzenlenen ve
münhasıran başvurucunun ülkesinin yetkili temsilciliğine bilgi verilmesini
isteme hakkı konusunda bilgilendirilmesi ve bu hakkını kullanıp
kullanmayacağının tespiti amacıyla düzenlendiği açık olan bu belgedeki
"isnat edilen suç / giriş yasağı ihlal" şeklinde ifade edilen
bilgilerin Anayasa"nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası uygun olarak başvurucunun
tutma nedenleri ve hakkındaki iddiaları konusunda yapılmış bir bildirim olarak
değerlendirilmesi mümkün değildir.
119. Kaldı ki Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/4/2016 tarihli
yazısı (bkz. § 18) ekleri arasında tutma nedenleri ve hakkında iddialara
ilişkin herhangi bir bildirimin daha sonra detaylı bir şekilde ve başvurucunun
anlayabileceği bir dilde yazılı olarak yapıldığına dair herhangi bir bilgi veya
belgeye rastlanmamıştır.
120. Bu çerçevede bireysel başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve
belgelerden başvurucuya, tutma sebepleri ve hakkındaki iddialar konusunda
Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasına uygun bir bildirim yapıldığı
sonucuna ulaşılamamıştır.
121. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iii. İdari Gözetim Altında
Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yol Bulunmadığına İlişkin
İddia
122. Başvurucu; özgürlüğünün kısıtlanmasının yasaya uygunluğu
hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya
aykırı görmesi halinde serbest bırakılmasını sağlayacak bir yargı merciine
başvurma hakkından yoksun olduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
123. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
124. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden
yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir
süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest
bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
125. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti
kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının
hukukiliği hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması
hukuki değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı
tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutukluluğun
veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine
bir mahkeme nezdinde tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin
uygulanmasının devamına ilişkin kararların incelenmesi açısından bir güvence
oluşturmaktadır.
126. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, idari gözetim
kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiye, özgürlüğünden yoksun
bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan usule ve esasa ilişkin
koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı
tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile ilgili olarak
yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik taşıması ve
özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun olan teminatları
sağlaması gerekmektedir (Firas Aslan ve
Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 64).
127. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda
bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen
hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir
bir yol olması gerekir. Aksi hâlde söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli
olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (K.A., § 152; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 139).
128. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma
işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği
bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere başvurucunun tutulduğu
dönem (3/1/2014 ila 20/1/2014) itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk,
tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının
tespiti hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı
merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle başvurucunun
tutulduğu dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir (F.A. ve M.A., § 159).
129. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucu ile benzer
şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı
merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye, § 142).
130. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iv. Haksız Tutulma
Nedeniyle Tazminat Sağlama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
131. Başvurucu; iç hukukta Anayasa"nın 19. maddesinin ihlali
nedeniyle oluşan zararların tazmini için başvurulabilecek bir makam
bulunmadığını, bu kapsamda yapılan başvurularda şikâyet edilen işlemlerin
uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve gözetim altındaki
kişilerin, misafir olarak değerlendirilerek tazminat hakkı tanınmadığını, idari
ve adli yargı mercilerine açılacak davalardan sonuç eldeedilmesinin mümkün
olmadığını, yargısal makamların, hak ihlalini tespit etmekten ve hukuksuz
durumu denetlemekten kaçındıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
132. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:
“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir.”
133. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış
bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı
vardır.”
134. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve
Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki
fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların devletçe
tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.
135. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince,
aynı maddenin iki ila sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde
tazminat talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur.
Dolayısıyla, Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen
fıkralarından bir veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan
durumlarda, iç hukukta herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın
19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.
136. Somut başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü
ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık
başvurucunun bireysel başvuruda bulunduğu tarih itibarıyla Türk hukuk
sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya
giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan
zararların tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir (F.A. ve M.A., § 169).
137. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
5. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
138. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
139. Başvurucu, maruz kaldığı hak ihlalleri nedeniyle maddi
tazminat olarak 2.000 TL ödenmesini; yaşadığı sıkıntılar, uğradığı hak
ihlalleri ve çektiği ıstırap ve manevi zararlara karşılık 15.000 TL manevi
tazminat ödenmesini talep etmiştir.
140. Başvuruda, başvurucunun idari gözetim altında tutulması
işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci,
dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğine karar
verilmiştir.
141. Başvurunun özel koşulları dikkate alınarak yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
15.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.
Hicabi DURSUN ve Rıdvan GÜLEÇ bu görüşe katılmamıştır.
142. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu, tespit edilen ihlaller nedeniyle
maddi zarara uğradığını ortaya koyan herhangi bir belge sunmamıştır. Bu nedenle
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
143. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE Serruh KALELİ ve Rıdvan GÜLEÇ"in karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. 1. Anayasa’nın 19.
maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
2. Anayasa’nın 19.
maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
3. Anayasa’nın 17.
maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Anayasa’nın 17.
maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
OYBİRLİĞİYLE,
C. 1. Anayasa’nın 17.
maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
2. Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
3. Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE
OYBİRLİĞİYLE,
D. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE Hicabi
DURSUN ve Rıdvan GÜLEÇ"in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, tazminata ilişkin diğer
taleplerin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
G. Kararın birer örneğinin Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına
GÖNDERİLMESİNE OYBİRLİĞİYLE
9/6/2016 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun ihlal iddialarının değerlendirilmesi sonucunda
Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin üçüncü fıkrasının
ve Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve dokuzuncu
fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmiş ve manevi tazminata
hükmedilmiştir.
2. İhlal tespitine ilişkin değerlendirmeye katılmakla birlikte,
somut olay çerçevesinde başvurucunun manevi zarar talebinin kabulü bağlamında
15.000 TL tazminat ödenmesine ilişkin çoğunluk görüşüne katılmak mümkün
değildir.
3. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemelerinde, somut
olayın özel koşullarını her zaman dikkate alarak standart uygulamalardan
kaçınmış ve ihlal değerlendirmelerinde genel ilkeleri uygularken
bireyselleştirmeye özen göstermiştir. İhlal değerlendirmesinde doğru olan bu
yöntemin, tazminat gibi mağduriyeti gidermeye yönelik somut tespitlerde doğru
olmadığı, benzer olaylarla uyumlu sonuçların çıkmasını ve belli bir istikrarın
oluşmasını dikkate alınması gerektiği kanaatindeyiz.
4. Dolayısıyla Mahkemenin, daha önce sonuçlandırdığı benzer
olaylarda başvurucuların idari gözetim altında kaldığı süre ve hükmedilen
manevi tazminat miktarlarını gözetmesi ve sınır dışı işlemlerinin tamamlanması
amacıyla idareye tanınması gereken zaman ihtiyacının zorunlu sonucu olarak
tazminat verilmeksizin ihlal tespiti ile yetinilecek asgari bir idari gözetim
süresi belirlemesi gerekir.
5. Mahkemenin sonuçlandırdığı bireysel başvurularda; aynı Geri
Gönderme Merkezinde idari gözetim altında kalan ve Anayasa’nın aynı hükümlerinin
ihlaline karar verilerek talepleri kabul edilen başvuruculara, 382 gün için
18.000 TL, 65 gün için 13.000 TL, 70 gün için 10.000 TL, 42 gün için 20.000 TL
ve 36 gün için üç kişiye müştereken 25.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir
(F.A. ve M.A., B. No: 2013/655, 20/1/2016, § 174; A.V. ve diğerleri, B. No:
2013/1649, 20/1/2016, § 166; F.K. ve diğerleri, B. No: 2013/8735, 17/2/2016, §
158; T.T., B. No: 2013/8810, 18/2/2016, § 151; K.A. [GK], B. No: 2014/13044,
11/11/2015, § 159). Somut olaydaki ihlal iddialarının ağırlık derecesi ve
kişinin alıkonulduğu süre ile önceki başvurularda yer alan süreler ve
Mahkemenin belirlediği tazminat miktarları arasında izah edilebilir bir uyum
olmalıdır.
6. Öte yandan geri gönderme merkezindeki fiziki şartlar, bağımsız
kuruluşlar tarafından denetime açık tutulduğu ve raporlara yansıdığı kadarıyla
olumsuz yönler bulunsa da her geçen gün iyileştirilmeye çalışıldığı
unutulmamalıdır.
7. Yine Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne, İstanbul ve
Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında İnceleme
Raporu”ndaki tespitlere göre sınır dışı işlemlerinin 10 gün içerisinde
tamamlandığı ve her gün 30-40 kişinin işleminin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu
durumda herkes için geçerli olan 10 günlük idari işlem süresinin tazminatın
belirlenmesinde dikkate alınması gereken bir süre olduğu değerlendirilmelidir.
8. Yukarıda vurgulanan emsal uygulamalar dikkate alındığında,
somut olayda başvurucunun geri gönderme merkezinde kaldığı süre, tazminatı
gerektirecek uzunlukta gözükmemektedir. Ayrıca başvurucunun şahsına özel olarak
hamile olması nedeniyle merkezde kaldığı 18 günlük sürede bir kez doktor
muayenesi yapılması, manevi tazminat için yetersiz bir durum olarak kabul
edilmemelidir. Hamilelik dönemi ile ilgili olarak ciddi bir şikâyeti olmayan
kişilerin, normal yaşamdaki doktor kontrollerini aşmayan bir sürede
başvurucunun daha fazla beklentisinin manevi zarar oluşturması düşünülemez.
9. Açıklanan nedenlerle başvurucunun manevi tazminat talebinin
kabul edilmeyerek, ihlal tespitinin manevi tatmin olarak yeterli görülmesi
kanaatinde olduğumuzdan aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Hicabi DURSUN Üye |
Rıdvan GÜLEÇ Üye |
KARŞIOY
Başvurucu, A. S. vekili marifeti yapılan başvuruda İstanbul
Kumkapı Geri Gönderme Merkezi (GGM) idari gözetim altında tutulma koşullarının
Anayasanın 17., 19 ve 40. maddelerini ihlal niteliğinde olduğunu ve ayrıca
kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulmasına karar verilmesini talep
ettiği görülmüştür.
Mahkememiz yaptığı değerlendirmede, başvurucu hakkında Anayasada
güvence altına alınmış haklardan 17/3, 17 ile bağlantılı 40 ve 19. maddenin 2.,
4., 8., 9. fıkralarının ihlal edilmiş olduğunu hüküm altına almasının yanında
kimliğinin gizli tutulması talebini de ikiye karşı üç oyla kabul etmiş, hiçbir
gerekçe gösterilmeden verilen kabul kararına katılınmamıştır.
Başvurucunun, Anayasa Mahkemesine taşıdıkları ihtilafları, kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddiasındaki temel hak ve özgürlüklerine
ilişkindir.
Bir hakka müdahalenin varlığı için bir yargılama sürecinde taraf
sıfatı ile yer almak ya da kimliği, şahsiyeti esas alınarak bir idari eylem ya
da işlemin muhatabı olmak zorunludur. Bu halde ise taraf kimliğinin bir şekilde
bilineceği ve alenileşeceği açıktır.
Bir an için başvurucunun isim halinin kişisel veri olduğu ve
bunun 24/3/2016 tarih ve 6698 tarihli yasa koruması kapsamında kaldığı
düşünebilecek ise de kişisel verilerin ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi
yasak olduğu gözetildiğinde başvurucunun başvuru formunda kimliğinin gizli
tutulması talebine yönelik iradesinin açıkça bulunması bir zorunluluktur.
Şahsa sıkı sıkıya bağlı bu hak, vekaleten kullanıldığında ise
ahzu kabz yetkisi gibi, kullanma yetkisine ilişkin ayrıntı aynı açıklıkta
vekalette yer almalıdır. Dosya kapsamında böyle bir bilgi yoktur.
Meşru, açık ve belirli bir amaç taşıdığı şüphesiz bir mahkeme
ilamında, taraf olanın isim halinin yer almasının engellenmesi istemi de aynı
amaç ve açık rıza ile yapıldığı formül vekalet akdi dışında bir gerçeklik
taşımayı gerekli kılmaktadır.
Ayrıca başvurucu, gizlilik talebinin gerekçesinde yabancı
uyruklu sığınmacı olduğunu, hakkında Çeçenistan’da takibat yapıldığını, mülteci
olduğu nedenlerinden bahsetmiş ise de, başvurucunun ülkesinde ne tür bir
takibata uğradığına ilişkin hiçbir kayıt belge ve bilgi sunmamış, yaşadığı
İspanya’dan gelerek 5/7/2012 tarihinden beri Türkiye’de ikamet ettiği, 3/1/2014
tarihinde gönderildiği ve 18 gün kalıp bırakıldığı GGM’nin koşullarını şikayet
etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Mülteci konumunda olmak, yabancı uyruklu olmak, kimlik
bilgilerinin kararlarda ulusaldan ziyade uluslararası ortamda da alenileşmesi
ve bilinmesini gerektirmektedir.
Anılan gerekçeler, kimlik bilgilerinin gizlenmesi ve
gizlendiğinde kendisi yönünden yüksek menfaat sağlayacak nitelikte olmadığı,
hayat ve beden bütünlüğünü koruma için zorunlu olduğu kanaatine dosya kapsamı
ile erişilemediğinden, kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulmasının kabulü
yönündeki hükümde, Bireysel başvurularda iddiaları karşılayan gerekçe
bulunmaması hallerini adil yargılanma hakkı kapsamında ihlal bulan
Mahkememizin, gerekçesiz çoğunluk görüşüne katılınmamıştır.
Serruh KALELİ Üye |
Rıdvan GÜLEÇ Üye |
