

Esas No: 2013/6831
Karar No: 2013/6831
Karar Tarihi: 31/3/2016
AYM 2013/6831 Başvuru Numaralı MUSTAFA AVCIOĞLU Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUSTAFA AVCIOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6831) |
|
Karar Tarihi: 31/3/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR |
Basvurucu |
: |
Mustafa AVCIOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Senem DOĞANOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında işkenceye maruz bırakılma ve işkence
iddialarına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedenleriyle işkence ve kötü
muamele yasağı ile adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/8/2013 tarihinde Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/11/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 30/11/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
7/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 16/12/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, yasadışı terör örgütüne yardım ve yataklık etmek
suç isnadıyla resmî kayıtlara göre 30/5/2003, başvurucunun iddiasına göre
28/5/2003 tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. 31/5/2003 tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna sevk
edilen başvurucu, 22/7/2003 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye
edilmiş 30/9/2003 tarihinde ise atılı suçtan beraatına hükmedilmiştir.
10. Başvurucu, gözaltında kaldığı süre içinde fiziksel ve
psikolojik işkenceye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir.
11. Başvurucu, tutuksuz yargılandığı süre zarfında önce İstanbul
iline gitmiş, daha sonra ülkeyi terk ederek İngiltere"ye yerleşmiş ve iltica
talebinde bulunmuştur. Başvurucunun iltica talebinin 10/2/2004 tarihi
itibarıyla kabul edildiği anlaşılmaktadır.
12. İltica talebinin kabulünün üzerinden altı yıl geçtikten
sonra İngiltere"de faaliyet gösteren "Medical Foundation for the
care of victims of torture" adlı Tıp Vakfı tarafından 9/2/2010
tarihinde muayene edilen başvurucu hakkında düzenlenen raporda; başvurucunun
bel omurunda disk kayması, her iki bacağın ön tarafında yaklaşık yedi tane
düzensiz künt cisim travmasıyla uyumlu yara, her iki
ayak topuğunda yumuşak dokuda ağrı ve hassasiyet mevcut olduğu belirtilmiş,
işkence öyküsü ile anılan tıbbi bulguların oldukça tutarlı olduğu ifade
edilmiştir. Başvurucunun ruh sağlığına ilişkin muayenesinde ayrıca "travma sonrası stres bozukluğu"
ve "duygusal düzensizlik" tespit
edilmiştir.
13. Başvurucu 9/3/2012 tarihinde avukatı vasıtasıyla Bingöl
Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunarak 2003 yılı mayıs ayında gözaltında
kaldığı sırada alınan ifadesine ilişkin tutanakta imzası bulunan C.O., gözaltı
esnasında tutulduğu nezarethanenin sorumlusu Ad.At.,
yakalama tutanağında imzası bulunan görevliler, suç tarihi ve yerinde görev
yapan JİTEM ve Jandarma mensupları ile kendisine yapıldığını ileri sürdüğü
işkence sırasında etkin konumda olduğunu belirterek eşkâlini bildirdiği başka
bir görevli hakkında şikâyetçi olmuştur.
14. Başvurucu ihbar dilekçesinde özetle Bingöl ili Zeynelli köyünde ikamet ettiği ve taşımacılık yaptığı
2000-2003 yılları arasında askerler tarafından köye sık sık baskınlar
yapıldığını, 28/5/2003 tarihinde saat 16:30 civarında evinin kapısının önünde
oturmakta iken 30-40 araçlık Jandarma grubunun köyü sardığını, üçü resmî
kıyafetli, ikisi sivil beş kişinin yanına gelerek kendisini çağırdıklarını,
bunlardan N... isimli komutanı tanıdığını, iki resmi kıyafetli görevliyi de
daha önce görmüş olduğunu ancak iki sivil giyimli görevliyi hiç görmemiş
olduğunu, bunların JİTEM mensubu olduklarını düşündüğünü, araçların olduğu yere
gittiklerinde sivil giyimli kişilerden birinin botunun alt kısmıyla omurgasına
çok sert ve acı veren bir şekilde vurduğunu, bu darbe nedeniyle yere düştüğünü
ve belinde ciddi bir ağrı hissettiğini, daha sonra araçlardan birine
bindirildiğini, aynı köyden M.S. ile birlikte Yayladere Jandarma Karakoluna
götürüldüklerini, karakolda tüm kişisel eşyalarını alıp kendilerini 4mx2m
ebatlarında bir hücreye kilitlediklerini, hücreye girerken görevlilerden
birinin ağzına silah namlusu soktuğunu ve öldürüleceğini düşündüğünü, üç gün
boyunca yemek vermediklerini ve hücrenin koşullarının oldukça kötü olduğunu,
ilerleyen saatlerde kendisini merdivenlerle çıkılan bir sorgu odasına
götürdüklerini burada ikisi sivil toplam beş kişi bulunduğunu, sivil
görevlilerden eşkalini bildirdiği birinin kendisini gözaltına alan kişiler
arasında olduğunu, sorgu sırasında küfür ve hakaret edildiğini, kendisini
cinsel organından asmakla tehdit ettiklerini ve ağzına silah namlusu dayadıklarını,
kaba dayağa maruz kaldığını, bunun bir çok kez tekrarlandığını, hücrede yedi
kişi kalmaya başladıklarını, ikinci gün gözleri kapalı bir şekilde falaka
uygulandığını, üçüncü gün elektrik verildiğini, kendisine 12 sayfadan oluşan
bir metin imzalattıklarını, dördüncü gün önce Savcı önüne çıkarıldığını daha
sonra tutuklama kararı veren hâkim önüne çıkarıldığını, odalarda kendisine
işkence yapan kişilerle birlikte bulunmaları nedeniyle ne savcıya ne hâkime
ifade sırasında işkenceye maruz kaldıklarını beyan edemediğini, tutuklanarak
Bingöl E Tipi Ceza İnfaz Kurumuna sevk edildiğini, burada kendisini ziyaret
eden avukatlara da yanlarında gardiyan olması nedeniyle beyanda bulunamadığını,
tahliye edildikten sonra İngiltere"ye yerleşerek iltica talebinde bulunduğunu,
iltica sürecinde bağlantı kurduğu hukuk örgütünün kendisini rapor alması için
Tıp Vakfına yönlendirdiğini, Türkiye"ye 2011 yılına kadar korktuğu için giriş
yapamadığını, hukuk örgütünün yönlendirmesi ve Tıp Vakfında başladığı tedaviye
katkısı olacağı düşüncesiyle hukuksal süreçlere başvurmaya karar verdiğini,
sorumluların tespit edilerek cezalandırılmalarını istediğini belirtmiştir.
15. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı 21/3/2013 tarihinde yer
itibarıyla yetkisizlik kararı vererek dosyayı Karakoçan Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiştir.
16. Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun
ihbar dilekçesinde ismini verdiği ifade mümzi C.O.,
ifade tutanağında imzası bulunduğu tespit edilen bir diğer görevli Al.Ac. ve yine başvurucunun ismini
verdiği nezarethane sorumlusu Ad.At. soruşturma kapsamına dahil edilerek, Yayladere İlçe Jandarma
Komutanlığından anılan kişilerin açık kimlik ve adres bilgilerinin bildirilmesi
istenmiştir. Yapılan yazışmalar neticesinde C.O. ve Al.Ac.nin
kimlik ve adres bilgileri tespit edilirken Ad.At.nin
kimlik ve adres bilgilerine ulaşılamadığı ve ifadesinin alınamadığı
anlaşılmaktadır.
17. Al. Ac. Karakoçan Cumhuriyet
Başsavcılığının talimatı üzerine Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
27/7/2012 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde özetle; 2003 yılında
yakalanan terör örgütü mensuplarının kendilerine yardım eden şahısların
evlerini gösterdiklerini, gösterilen evlerdeki vatandaşların ifadelerinin
alınması için karakola götürüldüklerini başvurucunun bu kişilerin arasında
bulunup bulunmadığını hatırlamadığını ancak götürülen kişilere kötü muamelede
bulunmadıklarını, ihbar dilekçesinde eşkali tarif edilen görevlinin İl Jandarma
Komutanlığından gelen personel arasında olabileceğini, İlçe Jandarma
Komutanlığında görev yapan kişiler arasında tarife uyan bir personel
bulunmadığını beyan etmiştir.
18. C.O. Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine
Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/7/2012 tarihinde şüpheli sıfatıyla
alınan ifadesinde özetle; başvurucunun minibüsçülük yaptığını ve terör örgütüne
erzak taşıdığı isnadıyla gözaltına alındığını, kendisinin ifade alınması
sırasında da bulunduğunu, işlemlerin usulüne uygun yürütüldüğünü, işkence ve
kötü muamelenin söz konusu olmadığını, başvurucunun iddialarının yurt dışında
mülteci statüsü elde etmeye yönelik olduğunu düşündüğünü beyan etmiştir.
19. Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ayrıca
başvurucunun kendisi ile birlikte gözaltına alındığını ifade ettiği M.S.nin beyanına başvurulmuştur. M.S.nin
adres tespiti yapıldıktan sonra beyanının alınması için Ümraniye Cumhuriyet
Başsavcılığına talimat yazısı yazıldığı, Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığın ise
gereğinin yapılması istemiyle talimatı Ümraniye İlçe Emniyet Müdürlüğüne
yönlendirmesi neticesinde, beyanın Ümraniye Polis Merkezinde polis memurları
tarafından alındığı anlaşılmaktadır.
20. M.S. anılan beyanında özetle Bingöl ili Zeynelli
Köyünde 2000-2003 yılları arasında ailesiyle birlikte yaşadığını, Mustafa Avcıouğlunun (başvurucu) da anılan tarihlerde köyde ikamet
etmekte olduğunu, köye Jandarma görevlilerinin zaman zaman gelerek herkesi köy
meydanında topladıklarını, kendilerine yardımcı olmalarını ve bildiklerini
anlatmalarını söylediklerini, başvurucu ile kendisini ve birkaç başka kişiyi ihbar
sonucu karakola götürdüklerini, ifadelerini aldıklarını savcı ve hâkim önüne
çıkarıldıktan sonra tutuklanarak ceza infaz kurumuna sevk edildiklerini, iki ay
sonra serbest bırakıldıklarını, bu süre zarfında herhangi bir işkenceye ya da
kötü muameleye maruz kalmadığını, başvurucunun da kaldığını görmediğini
belirtmiştir.
21. Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Yayladere İlçe
Jandarma Komutanlığından 28/5/2003 - 1/6/2003
tarihleri arasınaki nezerathene
kayıtları talep edilmiş, Yayladere İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından verilen
cevapta anılan tarihlere ait kayıtlarının bulunmadığı bildirilmiştir.
22. Anılan işlemler akabinde, Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Anılan 11/1/2013
tarihli ve S.No.2012/183, K.2013/5 sayılı kararın gerekçesi şöyledir:
""şüpheli C...O..."nun ...şüpheli A...A..."nın...üzerine
atılı suçlamaları kabul etmediğini belirttiği, bahse onu olayda adı geçen
mağdur M...S..."nin ... şüphelilerin ifadelerini
destekler nitelikte beyanda bulunduğu... yapılan soruşturma sonucunda...
müştekinin soyut iddiası dışında... kamu davası açmaya esas ve yeterli delil
bulunmadığı...""
23. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz, Malatya 2.
Ağır Ceza Mahkemesi"nin 11/6/2013 tarihli ve 2013/704 Değişik İş sayılı
kararıyla reddedilmiştir.
24. İtirazın reddi kararı başvurucuya 29/7/2013 tarihinde tebliğ
edilmiş, başvurucu 28/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
25. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
243. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bir kimseye cürümlerini söyletmek, mağdurun,
şahsi davacının, davaya katılan kimsenin veya bir tanığın olayları bildirmesini
engellemek, şikayet veya ihbarda bulunmasını önlemek için yahut şikayet veya
ihbarda bulunması veya tanıklık etmesi sebebiyle veya diğer herhangi bir
sebeple işkence eden veya zalimane veya gayriinsani veya haysiyet kırıcı
muamelelere başvuran memur veya diğer kamu görevlilerine sekiz yıla kadar ağır
hapis ve sürekli veya geçici olarak kamu hizmetlerinden mahrumiyet cezası
verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, gözaltında ve sorgu sürecinde kaba dayak, tecrit,
beslenmeme, öldürme tehdidi, hakaret, uyutmama, aşağılama, elektrik verme,
falakaya yatırma ve cinsel organın tekmelenmesi şeklinde gerçekleşen ağır
fiziksel ve ruhsal işkenceye maruz kaldığını, avukata erişim, etkin bir tıbbi
muayeneden geçme gibi işkenceye yönelik usule ilişkin güvencelerden
yararlandırılmadığını, anılan iddialara yönelik yürütülen soruşturmaya etkin
katılımının sağlanmadığını, ifadesi alınan iki şüpheli dışındaki failler
yönünden araştırma yapılmadığını, keşif işlemi yapılmadığını, diğer mağdur
beyanının tarafsızlık ilkesine aykırı olarak polis memurları tarafından
alındığını belirterek işkence ve kötü muamele yasağı ile adil yargılanma ve
etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, soruşturmanın
yenilenmesi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin
olarak devletin etkili soruşturma yapma sorumluluğu kapsamında, yargılama
süreci değerlendirileceğinden başvurucunun adil yargılanma ve etkili bir hukuk
yoluna başvurma haklarına ilişkin şikâyetleri yönünden ayrı değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiş, başvurucunun iddialarının tümünün işkence ve kötü
muamele yasağının ihlali iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
31. Başvurucu, gözaltında tutulduğu süre zarfında işkenceye
maruz kaldığını ve anılan iddialara yönelik etkili bir soruşturma
yürütülmediğini ileri sürmektedir.
32. Bakanlık görüşünde; başvurucunun kötü muamele iddialarını
bir sağlık raporu ile desteklediği, beyanı alınan bir diğer mağdurun ise kötü
muamele iddialarını kesin olarak reddettiği, başvurucunun şikâyette bulunması
üzerine derhal bir ceza soruşturması başlatıldığı ve yürütülen soruşturma
sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ancak anılan kararda
başvurucunun sunduğu tıbbi rapordan hiç bahsedilmediği belirtilmiştir.
33. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı sunduğu beyan
dilekçesinde; sağlık raporu ile tespit edilmiş tıbbi durumu ve kamu ajanlarının
usul güvencelerine yönelik yanıltıcı bilgi belge tanzimi dikkate alınarak esas
yönünden, etkili ve bağımsız soruşturma yürütülmemesi nedeniyle usul yönünden
işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesini talep
ettiğini belirtmiştir.
34. İncelemeye konu başvuruya ilişkin,
gerek bireysel başvuru dosyasında gerek soruşturma dosyasında başvurucunun
işkence ve kötü muamele iddialarının esasına yönelik bir sonuca varılmasını
sağlayacak yeterli veri bulunmadığı ve değerlendirmenin ancak etkili bir
soruşturma yapılması sonucunda mümkün olacağı anlaşıldığından başvuru,
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü devletin etkili
soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak incelenecektir.
a. Genel İlkeler
35. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her
türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların
sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır
(Cezmi Demir ve diğerleri, B. No:
2013/293, 17/7/2014, § 110)
36. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle
birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu
madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hale gelecek ve bazı hâllerde
devlet görevlilerinin fiili dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında
bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
25).
37. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin
cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti
gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen
ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince
devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini
gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 55).
38. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 56).
39. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü
muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma, bağımsız, hızlı ve derinlikli bir
şekilde yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle
öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını
temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar. Bu
kapsamda yetkililer diğer deliller yanında görgü tanıklarının ifadeleri ile kriminalistik bilirkişi incelemeleri dâhil söz konusu
olayla ilgili kanıtları toplamak için alabilecekleri bütün makul tedbirleri almalıdırlar(Cezmi Demir
ve diğerleri, § 114).
40. Bu tür olaylarla ilgili cezai soruşturmaların etkililiğini
sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, mağdurların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece etkili bir şekilde katılmaları sağlanmalıdır. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 115).
41. Yetkililer resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete
geçmelidirler. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu
gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır.
Bu bağlamda soruşturmanın derhal başlaması, bağımsız biçimde kamu denetimine
tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması
gerekir (Tahir Canan, § 25).
42. Kamu görevlileri tarafından yapılan işkence ve kötü muamele
iddiaları hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan
sorumlu ve tetkikleri yapan kişiler olaylara karışan kişilerden bağımsız
olmalıdır. Soruşturmanın bağımsızlığı sadece hiyerarşik ya da kurumsal
bağlantının olmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirir
(Cezmi Demir ve diğerleri, §
117).
43. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan
soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir.
Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler
ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye
yönelik soruşturmalarda, hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı
eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi,
herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun
güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami bir hız
ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir
ve diğerleri, § 119).
44. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi
varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini
sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması
yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle
ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak
usul yükümünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı
cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
45. Somut olayda başvurucunun 2003 yılında gözaltında tutulduğu
sırada işkenceye maruz kaldığı iddiasıyla 2012 yılında ihbarda bulunduğu, ihbar
üzerine derhal soruşturma başlatıldığı, yapılan soruşturma kapsamında, olay
tarihinde başvurucunun gözaltında tutulduğu karakolda görevli olduğu tespit
edilen iki kamu görevlisinin ifadesinin alındığı ayrıca başvurucu ile birlikte
gözaltında tutulduğu tespit edilen bir kişinin beyanına başvurulduğu ve ""şüpheli C...O..."nun ...şüpheli A...A..."nın...üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini
belirttiği, bahse onu olayda adı geçen mağdur M...S..."nin
... şüphelilerin ifadelerini destekler nitelikte beyanda bulunduğu... yapılan
soruşturma sonucunda... müştekinin soyut iddiası dışında... kamu davası açmaya
esas ve yeterli delil bulunmadığı..."" gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği
anlaşılmaktadır.
46. Devletin etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında;
bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın
17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde yukarıdaki ilkelere uygun bir
soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
47. Başvurucu gözaltı işlemi sonrasında çıkarıldığı kamu
makamları önünde kötü muamele gördüğüne ilişkin beyanda bulunmadığını
belirtmektedir. Başvurucu hakkında yürütülen yargılama evraklarından,
sanıkların hiçbirinin kolluk ifadelerini kabul etmediklerini, ifadeleri
okumadan imzaladıklarını beyan ettikleri ancak kötü muamele iddiasında
bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Hakkında yürütülen yargılama sırasında
çıkarıldığı makamlar önünde bulunduğu sırada başvurucunun vücudunda, işkence
veya kötü muameleye maruz kaldığını düşündürecek yara bere izi gibi belirtiler
bulunup bulunmadığı da tespit edilememektedir.
48. Başvurucunun işkenceye maruz kaldığı iddiasıyla yaptığı
ihbara konu olayların gerçekleştiği ileri sürülen tarihten oldukça ileri bir
tarihte yapılmış olması nedeniyle soruşturmanın gerçekleştirilmesi esnasında
birtakım güçlüklerin ortaya çıkabileceği gerçeği kabul edilmelidir. Bununla
birlikte devlete ait etkili soruşturma yükümü kapsamında, maddi olayın ortaya
çıkarılması için gerekli tüm adımların atılması beklenmektedir.
49. Başvurucu, olay tarihinde kendisi ile birlikte gözaltına
alınan M.S."nin beyanının polis memurları tarafından
alınmasının tarafsız ve bağımsız soruşturma ilkelerine aykırılık teşkil
ettiğini ileri sürmektedir.
50. Soruşturma kapsamında yürütülen işlemlere dâhil olan polis
memurlarının Savcılığın talimat ve bilgisi dahilinde işlem yürüttükleri ve
soruşturmada adli kolluk gücü olarak görev aldıklarının kabul edilmesi
gerekmektedir. Cumhuriyet Savcıları, adli kolluk işlemleri kapsamında ceza
soruşturmalarına katılan polislerin hiyerarşik amiridir. Bu nedenle başvuru
konusu olay açısından polislerin soruşturma işlemlerinde görev almaları kural
olarak kurumsal ve hiyerarşik açıdan yürütülen soruşturmanın bağımsızlığına
halel getirmeyecektir (Cemil Danışman, B.No: 2013/6319, 16/7/2014, §103).
51. Bununla birlikte her somut olayda bu bağımsızlığın
gerçekleşip gerçekleşmediğinin yürütülen soruşturmanın özel koşulları açısından
ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir (Cemil
Danışman, B.No:
2013/6319, 16/7/2014, §104).
52. Somut olayda, başvurucunun M.S. ile birlikte Yayladere
Jandarma Komutanlığında gözaltında tutuldukları zaman zarfında işkenceye ve
kötü muameleye maruz kaldıklarını ileri sürmesi nedeniyle, Ümraniye Polis
Merkezinde polis memurları tarafından M.S"nin
beyanına başvurulduğu anlaşılmaktadır. Suç inat edilen Yayladere Jandarma
Komutanlığında görevli jandarma personeli ile M.S."nin
beyanının alındığı Ümraniye Polis Merkezi arasında kurumsal veya hiyerarşik
herhangi bir bağ bulunmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle yürütülen
soruşturmanın uygulamada da bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında herhangi
bir eksikliğin bulunmadığına kanaat getirilmiştir.
53. Soruşturmanın etkili olarak yapılıp yapılmadığının ise
ayrıca incelenmesi gerekmektedir. Yapılan soruşturma kapsamında; şüpheliler
C.O. ve Al.Ac.nin ifadesine ve tanık M.S."nin beyanına başvurulmuştur. Başvurucunun gözaltında
kaldığını ileri sürdüğü zaman dilimine ilişkin nezarethane kayıtları istenmiş
ancak nezarethane kayıtlarının bulunmadığı anlaşılmıştır.
54. Başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada işkence ve kötü
muameleye maruz kaldığı yönündeki şikayetini destekler nitelikte bir sağlık
raporunu soruşturma dosyasına sunduğu anlaşılmaktadır. Soruşturma aşamasında
yapılan incelemede, olay tarihinden oldukça sonraki bir tarihte gönüllü bir
sağlık kuruluşundan alınmış olan sağlık raporunun olay anlatımı ile
bağlantısının kurulması ve kötü muamele iddiaları yönünden değerlendirilmesi
için karşılaştırma yapmak amacıyla, başvurucunun gözaltı giriş ve çıkış sağlık
raporlarının bulunup bulunmadığının araştırılmadığı, başvurucuya resmi bir
sağlık kuruluşundan rapor aldırılması yoluna da gidilmediği anlaşılmaktadır.
Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda
başvurucunun sunduğu sağlık raporuna ilişkin bir değerlendirmeye de yer
verilmemiştir.
55. Başvuruya konu soruşturmada, başvurucunun gözaltı ve ifade
süreçlerinde görev alan kamu görevlilerinin tespitine yönelik bir araştırma
yapılmaksızın soruşturmanın başvurucunun verdiği iki isim ve ifade tutanağında
imzası bulunan bir diğer kamu görevlisi ile sınırlı tutulduğu anlaşılmaktadır.
Başvurucunun; eşkalini bildirdiği ve kötü muamele sırasında oldukça etkili
olduğunu vurguladığı kamu görevlisinin diğer şüphelilere sorulmakla
yetinildiği, anılan kişinin kimlik tespitine yönelik başkaca bir girişimde
bulunmadığı tespit edilmektedir.
56. Nezarethane sorumlusu olduğu tespit edilen ve başvurucunun
ihbar dilekçesinde ismini verdiği Ad.At.nin
şüpheliler arasında yer almakla birlikte açık adresinin ve kimlik bilgilerinin
tespiti amacıyla yapılan yazışmalarda anılan kişinin 2005 yılında Çankırı
Jandarma Komutanlığına atandığının tespit edildiği ancak araştırmanın burada
kesilerek anılan şüphelinin ifadesinin alınamadığı anlaşılmıştır.
57. Yapılan soruşturma kapsamında, kötü muamele iddiasının
aydınlatılmasına yönelik tanık beyanı gibi başkaca bir delil elde edilip
edilemeyeceğine ilişkin bir araştırmanın yapılmadığı anlaşılmış, süreç bir
bütün olarak değerlendirildiğinde maddi olayın açıklığa kavuşturulmasını ve
olası sorumluların tespitini sağlayabilecek yeterlilikte bir soruşturma
yürütülmesi konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmediği sonucuna
ulaşılmaktadır.
58. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
60. Başvurucu, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğinin
tespiti ile soruşturmanın yenilenmesi ve 150.000 TL manevi tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
61. Başvuru konusu olayda, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
62. Etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak
üzere Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
63. Etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
ihlaline ilişkin iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili
soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama (soruşturma) yapılmak
üzere Karakoçan Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
