

Esas No: 2015/19664
Karar No: 2015/19664
Karar Tarihi: 7/2/2019
AYM 2015/19664 Başvuru Numaralı S.A. Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
S.A. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2015/19664) |
|
Karar Tarihi: 7/2/2019 |
R.G. Tarih ve Sayı: 8/3/2019-30708 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Serruh KALELİ |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Ceren Sedef
EREN |
Başvurucu |
: |
S.A. |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hakaret suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi
nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/12/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda bildirilen görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş bildirmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Barosu Başkanlığına (Baro) bağlı olarak
çalışmakta olan bir avukattır. Başvurucunun bir dönem çalıştığı büronun sahibi
olan kadın Avukat A., başvurucunun İstanbul Barosu, Türkiye Barolar Birliği,
Sosyal Güvenlik Kurumu ve Cumhuriyet savcılıklarına kendisi aleyhine verdiği
şikâyet dilekçelerinde hakaret, tehdit, şantaj ve suç isnadı içeren ifadelerde
bulunduğu gerekçesiyle ve başvurucunun cezalandırılması talebiyle Baroya
şikâyette bulunmuştur.
9. Şikâyet üzerine Baro başvurucudan hakkındaki iddialara karşı
savunmasını göndermesini talep etmiştir. Başvurucu 23/9/2013 tarihinde,
hem yazılı savunmasını içerir hem de A. hakkında karşı şikâyetlerde bulunduğu
dilekçeyi Baroya sunmuş; kendisi hakkında yapılan şikâyetin reddine ve A.
hakkında kovuşturma açılarak dosyanın disiplin kuruluna gönderilmesine karar
verilmesi taleplerinde bulunmuştur. 23/9/2013 tarihli söz konusu dilekçenin
ilgili kısımları şu şekildedir:
" Şikâyetçi, kendisinin
suç teşkil eden eylemlerini açığa çıkarmam nedeniyle şahsıma beslediği yüksek
dozajdaki husumet, kin ve nefret duygularıyla, intikam hırsının ateşiyle
şahsıma fahiş miktarlarda tazminat davası açmayı ve şikâyet etmeyi alışkanlık
haline getirmiş, söz konusu davaları ve şikâyetleri bir gelir kapısı olarak
benimsemiş, artık şikâyet edecek bir şey bulamadığı için resmi kurumlara
sunduğu ve istediği bir şekilde cevap alamadığı konuları ısıtıp ısıtıp gündeme getirmiş, iddia ve savunma dokunulmazlığı
çerçevesinde mahkemeye sunulan dilekçelerden medet dilenecek seviyeye düşmüş,
bir zamanlar evrakta sahtecilik suçuyla aldatmaya teşebbüs ettiği (ekte sunulan
belgelerden sabit) hâkim ve savcıların avukatı olmaya soyunmuş ve bu surette
Sayın Başkanlığınızı sözde kandıracağını ummuş ve böylece haksız kazanç
sağlamayı ilke ve hedef edinmiş, hakkında son soruşturmanın açılmasına karar
verilmiş, ileride yüz kızartıcı suçlardan
biri olan evrakta sahtecilikten hükümlü olması muhtemel bir
sanıktır.
...
Sanık olan şikâyetçi, şikâyet dilekçesinin
altıncı paragrafında tabir-i caizse ipin ucunu kaçırmış, avukatlık mesleğinin
etik ilke ve kurallarından bahsetmeye kalkmıştır. Meslektaşlarının imzalarını taklit ettiği veya ettirdiği bilirkişi
raporuyla sabit olan birinin, meslektaşlarını sigortasız
çalıştırarak mağdur eden birinin avukatlık mesleğinin etik ilke ve
kurallarından bahsetmeye hakkı yoktur.
...
Şikâyetçi sanık hakkımda suç duyurusunda
bulunulmasını istemiş olsa da Sayın Mahkeme dikkate almamış ve dilekçemiz
doğrultusunda suçun hukuki niteliğini değiştirmiştir (A. hakkında görevi kötüye
kullanma suçundan yürütülen yargılamayı yapan mahkemeye başvurucu tarafından
sunulan dilekçe). Söz konusu dilekçemizde şikâyetçi sanığı hedef alan doğrudan
ve dolaylı hiçbir açıklama yoktur. Şikâyetçi sanık, hâkim ve savcılar suç
duyurusunda bulunmayınca ve tazminat davası açmayınca 18 yıllık tecrübesiyle
kendisini hadsiz bir şekilde hâkim ve
savcıların avukatı olarak yetkilendirmiş, kendisinin çirkin ve haksız çıkarları
uğruna hâkim ve savcıları kullanmaya teşebbüs etmiş, onlar adına
beyanda bulunmuş ve Sayın Başkanlığınızı da bu şekilde etkilemeyi ummuştur.
...
Sonuç olarak dilekçelerinde kendi tabiriyle
evrene verdiği pozitif mesajdan medet bekleyen, kadın olduğunu, çocuğu
olduğunu, çocuğun adının Emek olduğunu, çocuğunu dövmediğini, 40 yaşında
olduğunu, mavi döpiyesli savcıyı, erkek çocuk doğuramadığı için her an kuma
tehlikesi yaşayan bir ailesi olduğunu dosyayla ilgisi olmamasına rağmen
belirten, hakkında hakim ve savcılar ile
münasebetsiz ilişkiler yaşadığı belirtilen, yer altı dünyasının topuk sesleri
benzetmesi ile anılan, ünlülerin boşanma avukatı olarak da ün
kazanmış ve medyatik olduğu ifade edilen tekzip edilmemiş haberler yayınlanan
sanık hakkında, evrakta sahtecilik suçu ekte de sunulan bilirkişi raporuyla da
sabit olmasına rağmen iddianamenin sadece görevi kötüye kullanma suçundan
hazırlanmış olması haksızlığı ve hukuksuzluğu karşısında hukuki tükenmişlik
içerisinde ne sanık olan şikâyetçiye ne de hâkim veya savcılara hakaret kastı
içerisinde hareket edilmeden, iddia ve savunma dokunulmazlığı çerçevesinde
haklı ve doğal şüpheler ile sisteme eleştiri ve sitem dile getirilmiştir. Söz
konusu dilekçenin verilmesinin ardından sayın Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanlığının suçun hukuki niteliğini değiştirerek iddialarımızın haklılığını
ortaya koyması da 3/7/2013 tarihli dilekçenin niteliğini ve önemini
göstermektedir.
...
Maalesef şikâyetçi Av. A. tarafından hem sayın
Başkanlığınıza sunulan dilekçelerinde hem de Mahkeme ve Savcılıklara sunulan
dilekçelerinde yukarıda bahsettiğimiz davalarla ve şikâyetlerle ilgili olmayan
konuları ve unsurları kullanarak ayrıcalık beklemiş ve beklemeye devam
etmektedir. Tarafımca da şikâyetçinin bu yolla haksız bir şekilde amaçlarına
ulaşmasından endişe etmem ve bunları da dile getirmem son derece olağan, doğal
ve yerindedir.
... "
10. Söz konusu dilekçedeki ifadelerin A. yönünden hakaret
oluşturduğundan bahisle başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Yapılan yargılama
sonucunda başvurucu 6/10/2015 tarihinde İstanbul 72. Asliye Ceza Mahkemesi
(Mahkeme) tarafından 1.500 TL adli para cezasına mahkûm edilmiş ve hükmün
açıklanması geri bırakılmıştır.
11. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının gerekçesinde
Mahkeme, dava konusu 23/9/2013 tarihli dilekçede yer verilen "hakkında hakim ve savcılarla münasebetsiz ilişkiler
yaşadığına dair haberler yayımlanmıştır", "yüz kızartıcı suçlardan biri olan sahtecilik suçundan
yargılanıyor", "meslektaşlarının
imzalarını taklit ettiği veya ettirdiği bilirkişi raporuyla sabit olan birisi",
"kendisini hadsiz bir şekilde hakim ve
savcıların avukatı olarak yetkilendirmiş, çirkin ve haksız çıkarları uğruna
hakim ve savcıları kullanmaya teşebbüs etmiş, hakkında hakim ve savcılarla
münasebetsiz ilişkiler yaşadığı belirtilen, yeraltı dünyasının topuk sesleri
benzetmesi ile anılan" şeklindeki ifadeler nedeniyle
başvurucunun üzerine atılı hakaret suçunun yasal unsurlarının oluştuğu sonuç ve
kanaatine varıldığını ifade etmiştir.
12. Başvurucu, hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararına itiraz etmiştir. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi
25/11/2015 tarihinde itirazı reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 8/12/2015
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 16/12/2015 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14.26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)
Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir
fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve
saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası
ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için
fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
...
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
...
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir
yıldan az olamaz."
15. 5237 sayılı Kanun"un "İddia
ve savunma dokunulmazlığı" kenar başlıklı 128. maddesi
şöyledir:
"(1)
Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru,
iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması
halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek
ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 7/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, Mahkemece hakkında ceza verilmesine neden olan
ifadelerin bağlamından kopartıldığını ve yer aldığı dilekçenin tamamı gözönüne alınmadan bir değerlendirme yapıldığını
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca daha önce aynı ifadelerle ilgili olarak A. tarafından
yapılan şikâyetler üzerine hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verilmesine rağmen bu durumun Mahkeme tarafından dikkate alınmadığını
belirtmiştir.
18. Başvurucu söz konusu dilekçede kullandığı ifadelerde
amacının A.ya hakaret etmek
olmadığını, kendisi hakkında yapılan şikâyete karşı savunma hakkı ile hak arama
hürriyetini kullandığını fakat Mahkeme tarafından söz konusu ifadelerin iddia
ve savunma dokunulmazlığı çerçevesinde değerlendirilmediğini de ileri
sürmüştür. Başvurucu; özellikle Avukat A.nın
Baroya sunduğu şikâyet dilekçesinde kendisi hakkında meslek etiğine aykırı
davrandığı, ayrıca aşiret ağası olduğunu söyleyerek kendisini tehdit ettiği
iddialarına yer vermesi nedeniyle hem kendisini savunmak hem de şikâyette
bulunduğu olguların Baro tarafından dikkate alınarak A.ya
disiplin cezası verilmesini sağlamak amacıyla bu ifadeleri kullandığını
söylemiştir.
19. Mahkemenin etkin, tarafsız bir soruşturma ve kovuşturma
yürütmediğini, ayrıca gerekçenin açık, anlaşılır ve denetime elverişli
olmadığını da ifade eden başvurucu keyfî bir şekilde, ceza tehdidi altında
yaşamasına sebep olan bir karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı,
ifade özgürlüğü, savunma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Başvurucu, başvuru konusu ifadeler nedeniyle daha önce
hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararları verildiğini belirtmişse de bu
kararlara konu ifadelerin başvuru konusu dilekçeden farklı mecralarda ileri
sürüldüğü anlaşıldığından başvurucunun anılan iddiası hakkında bir
değerlendirme yapılması gerekli görülmemiştir.
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun diğer tüm
iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
23.Kendisi hakkında yapılan bir şikâyete yönelik verdiği savunma
ve karşı şikâyet dilekçesinde kullandığı ifadeler nedeniyle başvurucu hakkında
mahkûmiyet kararı verilmiş ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır. Anayasa
Mahkemesi içtihadında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının
ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceği kabul edilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §
65; Bekir Coşkun [GK], B. No:
2014/12151, 4/6/2015, § 40). Bu nedenle söz konusu mahkeme kararıyla
başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
24. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
25. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
26. 5237 sayılı Kanun"un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
27. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a)
Demokratik Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
28. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri
ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır.
İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması, bunları tek başına
veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi,
savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.
Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla
açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve
gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların
hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir.
Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin
barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(b)Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun
Olması
29. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme,
sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç
arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz.
Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde
iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları
olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir
Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali
Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2018/69, K.2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM,
E.2017/130, K.2017/165, 29/11/2017, § 18).
30. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir toplumda
zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve istisnai
nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
31. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa"nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır (Bekir
Coşkun,§§
44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No:
2015/3378, 5/7/2017,§§ 58, 61, 66).
32. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan organların
düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade özgürlüğünün
kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan, korunması gereken bir
menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların varlığını somut
olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
33. Buna göre ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(c) Bireyin
Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü
34. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi
bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına
keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle
yükümlüdür (Nilgün Halloran,
B. No: 2012/1184, 16/7/2014, §
41; Adnan Oktar (3), B. No:
2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun,
§ 45; Önder Balıkçı, B. No:
2014/6009, 15/2/2017, § 44).
35. Devletin -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında
bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal
makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet
bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten
korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
36. Devletin kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yapılan
müdahaleler bakımından söz konusu pozitif yükümlülüğü; müdahalelere karşı
etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan
yargısal prosedürleri sağlamak, bu suretle yargısal ve idari makamların
bireylerin idareyle ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili, adil bir
karar vermesini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235,
10/3/2016, § 94).
(d) Hak Arama Hürriyeti
37. Anayasa"nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin
birinci fıkrasında, kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına alınmıştır.
Hak arama özgürlüğü toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri olmasının
yanında bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme
yoludur. İnsan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup geliştirmek
amacıyla hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan
yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü hukuk devletinin ve çağdaş
demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biridir (AYM, E.2014/86, K.2015/109,
25/11/2015, § 91; Ali Abbas Yalman,
B. No: 2015/11456, 19/4/2018, § 28).
38. Hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2015/61,
K.2016/172, 2/11/2016, § 123; Ali Abbas
Yalman, § 29).
39. Öte yandan Anayasa"nın 36., 40. ve 74. maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde hak arama hürriyeti sadece yargısal başvuru yollarını
değil idari başvuru yollarını ve duruma göre Türkiye Büyük Millet Meclisine
başvuruyu da içeren siyasi başvuru yollarını kapsamaktadır (Ali Abbas Yalman, § 30).
(e) Çatışan
Haklar Arasında Dengeleme
40. Mevcut başvuruya benzer başvurularda, başvurucunun
Anayasa"nın 36. ve ilgili diğer maddelerinde güvence altına alınan hak arama
hürriyeti ve savunma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa"nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile davacının Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğinin
değerlendirilmesi gerekir. Bu, soyut bir değerlendirme değildir (Ali Abbas Yalman, § 32).
41. Maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı ile hak
arama hürriyetiyle bağlantılı olarak ifade özgürlüğünün karşı karşıya geldiği
durumlarda çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya
uygulanabilecek olan kriterlerden bazıları şöyledir:
i. Hak arama hürriyetinin kullanılmasını haklı gösterecek
-oldukça zayıf veya dolaylı da olsa- emarelerin varlığı
ii. Hak arama hürriyetinin sırf üçüncü kişilere zarar vermek
amacıyla kullanılıp kullanılmadığı
iii. Hak arama hürriyetinin kamu görevlilerine karşı
görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili konularda kullanılıp kullanılmadığı
iv. Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında hedef alınan
kişiye yönelik isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla -oldukça
zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın
çözümüne katkısının olup olmadığı
v. Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında dile getirilen
ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri (Ali Abbas Yalman, § 33).
42. Başvuru konusu ifadelerin yer aldığı dilekçe aynı zamanda
başvurucunun kendisi hakkında disiplin cezası talebiyle yapılan mesleki bir
şikâyete ilişkin verdiği cevap niteliğinde olduğundan yapılacak dengelemede söz
konusu ifadelerin savunma hakkının kullanılması esnasında sarf edildiği de
dikkate alınmalıdır.
(f)Maddi Olgular ile Değer Yargısı Arasındaki Fark
43. Öte yandan dava konusu söylemlerin maddi vakıaların
açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi önemlidir. Bu noktada
maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir.
Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın
mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir
Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 57; İlhan Cihaner (2),
§ 64). Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile
müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince
desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla
desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861,
16/4/2015, § 48).
(g) İfade
Özgürlüğüne Yapılan Müdahalenin Gerekçesi
44. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin
temel ekseni, derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında
dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır. İfade
özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan
kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa"nın 26.
maddesini ihlal edecektir.
(2)İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Başvuru konusu olayda bir avukat olan başvurucunun mahkûm
edilmesine sebep olan ifadeler, başka bir avukat tarafından yapılan şikâyet
üzerine Baro tarafından yapılan soruşturmada verilen ve başvurucunun
savunmaları ile karşı şikâyetlerini içeren dilekçede yer almıştır. Dolayısıyla
bir avukatın başka bir avukat tarafından etik ve ilkelerine uygun davranmamak
suretiyle mesleğin onurunu zedelediği gerekçesiyle Baroya şikâyet edilmesini
hak arama hürriyeti, disiplin cezasıyla sonuçlanabilecek bu nitelikte bir
şikâyete karşı cevap vermesini ise savunma hakkı ışığında ve ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirmek gerekir.
46. İlk olarak başvurucunun cezalandırılmasına neden olan
ifadelerin bir kısmının olgusal iddialar, bir kısmının ise değer yargıları
olduğu ve olayların bütününe bakıldığında bu değer yargılarının da somut
unsurlarla desteklenmeye çalışıldığı görülmektedir. Bununla birlikte Mahkemece
başvurucunun şikâyet konusu ifadelerle hak arama hürriyetini kullanmasını haklı
gösterecek emarelerin var olup olmadığı ve hak arama hürriyetini sırf üçüncü
kişilere zarar vermek amacıyla kullanıp kullanmadığı değerlendirilmemiştir.
Bundan başka hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında açıklanan sözlerin
taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla ilgisinin bulunup bulunmadığının ve
uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığının da değerlendirilmesi
gerektiği hâlde bu hususta da bir açıklama yapılmamıştır. Son olarak Mahkemece
başvuru konusu ifadelerin değerlendirilmesinde ifadelerin sarf edildiği
bağlamdan koparıldığı ve dilekçenin tamamı gözönüne
alınmadan bir gerekçelendirme yapıldığı görülmektedir.
47. Dolayısıyla şikâyet veya savunma dilekçelerinde yer alan ve
kişilerin şeref ile itibarlarına müdahale teşkil eden düşünce açıklamalarının derece
mahkemelerince ele alınma usulüne ilişkin Anayasa Mahkemesinin pek çok
içtihadında ortaya konan kriterlerin ilk derece mahkemesince gözetilmediği
anlaşılmaktadır.
48. Öte yandan olgusal isnatların ispatlanamadığı veya değer
yargısı içeren ifadelerin somut olgularla yeterince desteklenmediği durumlarda
bile cezalandırmanın ancak düşünce açıklamasının ölçüsüz bir saldırı
oluşturduğunun kabul edilmesi hâlinde mümkün olduğu unutulmamalıdır (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §
50; Sinem Hun, B. No: 2013/5356,
8/5/2014, § 55; Kaos Gl
Kültürel Araştırma ve Dayanışma Derneği, B. No: 2014/18891,
23/5/2018, §54) .
49. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet
kararında, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının zorunlu bir ihtiyaca karşılık
geldiği ilgili ve yeterli bir gerekçe ile inandırıcı bir şekilde ortaya
konulamamıştır. Bu sebeplerle somut olayda devletin ceza yargılaması yoluna
başvurmasını gerekli kılacak koşulların oluştuğundan ve bu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun
olduğundan söz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin
kabul edilen ilkeler için bkz. Mehmet Doğan
[GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60.
53. Başvurucu, yeniden yargılama ve 50.000 TL manevi tazminat
taleplerinde bulunmuştur.
54. Anayasa Mahkemesi başvurucunun söz konusu dilekçe nedeniyle
Mahkeme tarafından mahkûmiyetine karar verilmesi ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği, bu
nedenle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
55. Bu durumda ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına
yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle
ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal
sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 72. Asliye Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
56. Diğer taraftan somut olay bağlamında yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesi ihlale yol açan yargılama sürecine muhatap olan
başvurucunun bu sürede uğradığı bütün zararları gidermemektedir. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin
bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için ifade özgürlüğünün ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama suretiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç
bedelinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğü ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 72. Asliye
Ceza Mahkemesine (E. 2014/895 K. 2015/798) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. 226,90 TL harç bedelinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
