

Esas No: 2013/4894
Karar No: 2013/4894
Karar Tarihi: 15/12/2015
AYM 2013/4894 Başvuru Numaralı HİKMET ÇELİK VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HİKMET ÇELİK VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/4894) |
|
Karar Tarihi: 15/12/2015 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Alparslan ALTAN |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör Yrd. |
: |
Leyla Nur ODUNCU |
Başvurucular |
: |
Hikmet ÇELİK ve diğerleri (bkz. ekli tablonun B sütunu) |
Vekili |
: |
Av. Saim BOZKURT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurular, terör örgütü üyeleri tarafından başvurucuların hısımlarına zarar
verildiği hâlde bu durumları dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun
yargılanma hakkıyla mülkiyet hakkının; ret işlemlerine karşı açılan davalara
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvurular 5/7/2013 ve 18/12/2013 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvuruların Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Başvurucu Hacire Çelik dışındaki başvurucular adli
yardım talebinde bulunmuş, Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca
başvurucuların yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olmaları nedeniyle
adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm ve İkinci Bölüm Komisyonlarınca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.
Bölüm Başkanları tarafından muhtelif tarihlerde başvuruların kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin
birer örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar
verilmiştir.
6.
Bakanlığa başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin
birer örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlık tarafından benzer şikâyetlere
ilişkin başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
7.
Anayasa Mahkemesi tarafından ekli tablonun A sütununda başvuru numaraları
belirtilen dosyaların konu yönünden hukuki irtibatı nedeniyle 2013/4894
numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2013/4894
numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer bireysel
başvuru dosyalarının kapatılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
8.
Başvuru dilekçeleri ile başvurulara konu yargılama dosyaları içeriğinden tespit
edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
9.
Başvurucular; terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında 7/5/1992
tarihinde çıkan çatışmada hısımları M.Sa.Ç.nin
öldürüldüğünü, N.Ç. ve Ay.Ç.nin yaralandığını,
22/4/1994 tarihinde çıkan çatışmada Al.Ç.nin
yaralandığını, M.Şe.Ç.nin 22/4/1994 tarihinde
yaralandığını ve ev eşyaları ile birlikte meskeninin hasar gördüğünü, Ad.Ç., M.E.Ç., N.Ç. ve S.Ç.nin ise
meskenlerinin zarara uğradığını beyan etmişler ve bu özel durumlarından
kaynaklı güvenlik kaygısı nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını
iddia etmişlerdir.
10.
Başvurucular, ekli tablonun D sütununda belirtilen tarihlerde 5233 sayılı Kanun
kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar
Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
11.
Ekli tablonun E sütununda tarih ve sayıları belirtilen Komisyon kararlarında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvurularda, dosyalarda yer alan bilgi ve belgelerden Sason ilçesi Gürgenli köyü boşaltılmadığından, kişiye yönelik bir tehdit
ve saldırı olmadığından anılan köyde 1990 yılında 983 kişi, 1997 yılında 692
kişi, 2000 yılında 843 kişi yaşadığından bahisle taleplerin reddine karar verilmiştir.
12.
Belirtilen ret işlemleri aleyhine ekli tablonun F sütununda belirtilen
tarihlerde başvurucular tarafından açılan iptal davalarında, ekli tablonun G
sütununda tarihleri gösterilen Batman İdare Mahkemesi kararları ile Gürgenli köyünün 1991-1995 yılları arasında kısmen
boşaldığı, Gürgenli köyüne bağlı Güvenç, Topluca ve Yuvalıçay mezralarının 1991-1995 yılları arasında kısmen
boşaldığı, 1987-2000 yılları arasında Gürgenli köyünde
geçici köy korucusu ve gönüllü köy korucusu görevlendirildiği ve koruculuk
sisteminin bulunduğu, korucu aileleri haricinde köyde 152 hanenin bulunduğu,
köy nüfusunun 1990 yılında 983, 1997 yılında 692, 2000 yılında 843 kişi olduğu,
1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, 2000 yılı
sonrasında da seçimlerin düzenli olarak yapıldığı, Gürgenli
Köyü İlköğretim Okulunun güvenlik nedeniyle kapanan okullar arasında yer
almadığı; Gürgenli köyü halkının bir kısmının
güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıkları zararın
anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel
güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve başvuruculara yönelik bir terör
tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle 5233 sayılı Kanun
hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı gerekçesiyle
davaların reddine hükmedilmiştir.
13.
Başvurucuların temyizi üzerine ekli tablonun H sütununda gösterilen tarihlerde
Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamları ile kararların
usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenlerinin
kararların bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek
onanmasına karar verilmiştir.
14.
Başvurucu Muhbet Çelik tarafından yapılan karar
düzeltme istemi, ekli tablonun I sütununda belirtilen tarihte Danıştay Onbeşinci Dairesinin ilamı ile reddedilmiştir.
15.
Onama kararları ve karar düzeltme isteminin reddi kararı başvuruculara tebliğ
edilmiş, 5/7/2013 ve 18/12/2013 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16.
5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4.
maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki
Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve
E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008
tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K. 2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
17.
5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli
hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı
katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit
edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına
kadar,
c) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit
edilenlere yirmibeş katından kırksekiz
katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü
kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit
edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki
katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin
mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e)
bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18.
Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucuların
2013/4894 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19.
Başvurucular; 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları taleplerin ve akabinde
açtıkları davaların reddedildiğini, dosyadaki zarar tespitine ilişkin raporlar
ve güvenlik nedeniyle köylerinin boşaltılmış olduğunu belirten belgeler dikkate
alınmaksızın ve terör örgütü mensuplarınca hısımları M.Şe.Ç.nin
yaralanmasına ve eşyaları ile birlikte meskeninin hasar görmesine, Ad.Ç., M.E.Ç., N.Ç. ve S.Ç.nin
meskenlerinin zarara uğramasına, terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri
arasında çıkan çatışmalarda hısımları M.Sa.Ç.nin
öldürülmesine, N.Ç., Al.Ç. ve Ay.Ç.nin
yaralanmasına dair özel durumları dikkate alınmadan köyün tamamen boşalmamış
olduğu soyut gerekçesine ve şahıslarına yönelik bir terör tehdidi ya da
saldırısının bulunmaması ileri sürülerek sundukları belgeler
değerlendirilmeksizin idare tarafından sunulan belgelerin dikkate alındığını,
bu belgeler tebliğ edilmediği için kendilerine savunma yapma imkânı
tanınmadığını, verilen kararın adil olmadığını belirtmişlerdir.
20.
Başvurucular ayrıca yerleşim yerleri olan Yuvalıçay
mezrası Aydınlık köyüne bağlı bir mezra iken 2001 yılında Gürgenli
köyüne bağlandığını, dolayısıyla maddi gerçeğin tespiti açısından yargılama
konusuna neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki köyün hukuki
durumu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken hatalı şekilde 2001 yılından
sonraki hukuki durum dikkate alınarak belge düzenlendiğini ve bu belgelere
dayanılarak yargılama mercilerinin hatalı karar verdiklerini, bu şikâyetlerinin
hiçbir aşamada değerlendirilmediğini, bu hâli ile yapılan değerlendirmelerin
gerçeği yansıtmadığını, sundukları belgeler dikkate alınmadan idarece sunulan
belgelere dayalı olarak karar veren Mahkemenin tarafsız olmadığını, aynı
yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun
tazminat ödenmesi yönünde karar verdiği hâlde yargı mercilerince bu kararlar
konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine karar
verildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
şahıslarına tazminat ödenmemesi yönünde karar alınarak ayrımcılığa maruz
kaldıklarını, idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi sonucu mülkiyet haklarından yoksun kaldıklarını ve derece
mahkemelerinin yaptığı hatalı değerlendirme nedeniyle zararlarının tazmin
edilmediğini, 5233 sayılı Kanun’da yazmayan bir neden ileri sürülerek Komisyon
ve yargı makamlarınca taleplerinin reddedildiğini, ayrıca yaptıkları başvuru
hakkında yürütülen işlemlerin makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek
Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve maddi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21.
Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, 5233 sayılı Kanun
kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davaların reddedilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 2., 7., 10., 35., 36., 87., 125. ve 141. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia ettikleri anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16).
22. Başvuruculardan
bir kısmı, 7/5/1992 tarihinde terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri
arasında çıkan çatışmada hısımları M.Sa.Ç.nin
öldürüldüğünü, N.Ç. ve Ay.Ç.nin yaralandığını,
22/4/1994 tarihinde çıkan çatışmada ise Al.Ç.nin
yaralandığını beyan etmiştir. Başvurucuların 7/7/2015 tarihli dilekçelerinde
ileri sürdükleri bu iddialarının başvuru formunda sunulanlardan farklı olduğu
ve sonraki dilekçelerde ihlal iddialarına ilişkin vakıaların genişletildiği
anlaşılmıştır. Her ne kadar başvurucular, başvuru formlarında hakkaniyete uygun
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş iseler de hısımları M.Sa.Ç.nin öldürülmesi, N.Ç., Al.Ç.
ve Ay.Ç.nin yaralanması vakıalarının olgusal
temellerine işaret dahi etmedikleri tespit edildiğinden 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan açık hüküm karşısında
bu iddiaların hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesine
olanak bulunmamaktadır.
23. Ayrıca
başvurucular, Mahkemece verilen ret kararları neticesinde idarenin can ve mal
güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucu maruz kaldıkları
mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında bir giderim sağlanması
imkânının kendilerine tanınmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde
tanımlanan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anılan ihlal
iddiaları, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve gerekçeli karar hakkının
ihlali iddiasının incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak
değerlendirileceğinden bu ihlal iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır.
Başvurucuların diğer ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiği İddiaları
24. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları giderim taleplerinin, mukim oldukları
köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ancak aynı
yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda bulunanlar hakkında Komisyonun
tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve yargı mercilerince bu kararlar
konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak davalarının reddine
hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep bulunmamasına rağmen
tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek Anayasa’nın 10.
maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
25. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda
tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı
iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı
olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi
belirtilen iddialarını temellendirecek somut bir bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014,
§§ 43-48; Cahit Tekin, B. No:
2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
26.
Somut başvurular açısından yapıldığı iddia
edilen ayrımcılığın hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda
bulunulmadığı, belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve
kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
27.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
i. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiaları
28.
Başvurucular, idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen
belgelere göre karar veren Mahkemelerin tarafsız olmadığını iddia etmişlerdir.
29.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, benzer iddialar daha önce
bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurulara konu yargılamalarda, hâkimin tarafsızlığına ilişkin
karineyi ortadan kaldıracak şekilde, yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan
birine yönelik önyargılı ve taraflı bir tutumu, kişisel bir kanaati veya
menfaati, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya
koyan bir bulgu saptanmadığı anlaşıldığından başvurucuların anılan iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, §§ 38-41; Cahit Tekin, §§ 34-37).
30.
Somut başvurular açısından hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan
kaldıracak bir olgu ya da bulgu saptanmadığı gibi farklı karar verilmesini
gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
31.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların tarafsız mahkemede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddialarının diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Çelişmeli Yargılama ve Silahların Eşitliği İlkelerinin
İhlal Edildiği İddiaları
32.
Başvurucular, sundukları bilgi, belge, deliller dikkate alınmaksızın sadece
idare tarafından sunulan ve kendilerine tebliğ edilmeyen belgelere dayanılarak
İlk Derece Mahkemeleri tarafından davalarının reddine karar verildiğini
belirtmiş; bu nedenle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin
ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
33.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiği iddiası daha önce bireysel
başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında,
başvurulara konu tazminat taleplerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında karşılanıp
karşılanmayacağı noktasında Danıştay tarafından ihdas edilen içtihadi kriter olan “yerleşim yerinin tamamen boşalmış/boşaltılmış
olması” ölçütünden yararlanıldığı, bu hususun tespiti için de bir kısım idari
birimden gelen tahkikat sonuçlarına dayanıldığı, bu belgelerin ve içeriklerinin
Komisyon ya da ilk derece mahkemesi kararlarına aktarıldığı, bu suretle ilgili belgeler
ve içeriklerine en geç ilk derece mahkemesi kararıyla başvurucuların vakıf
olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuların, temyiz ve karar düzeltme talep
dilekçelerinde bu belgeler ışığında yapılan tespitlere karşı itiraz ve
savunmalarını ileri sürme imkânlarının bulunduğu, başvurucular tarafından ibraz
edilen delil ve beyan dilekçeleri kapsamında mahkemelerce idare ve başvurucular
tarafından sunulan belgeler değerlendirilerek başvuruculara dava malzemesine
ilişkin olarak tetkik ve beyanda bulunma olanağının tanındığı, bu çerçevede
başvuru dosyaları kapsamından başvurucuların yargılamanın sonucunu etkileyecek
usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı anlaşılmakla başvuruların bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Mesude Yaşar, §§ 74-76; Cahit
Tekin, §§ 70-72).
34.
Somut başvurularda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemelerde
başvurucuların usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı ve başvurucular
açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı sonucuna
varılmıştır.
35.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlal edildiği iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
iii. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiaları
36. Başvurucular,
5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdükleri giderim taleplerinin
değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan
makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
37. 5233
sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm
koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve
yargılama sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate
alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve
özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda
sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul
sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
38. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
39. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona
başvuru tarihleri (bkz. ekli tablonun D sütunu) ile nihai karar tarihleri (bkz.
ekli tablonun H ve I sütunları) arasında geçen ve ekli tablonun J sütununda her
bir başvuru için ayrı ayrı toplam süreleri belirtilen yargılama süreçlerinde, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu
otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin
olduğu tespit edilemediğinden ve başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığı anlaşıldığından yargılama süresinin makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucuların makul süreyi aştığını
ileri sürdükleri yargılamaların uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal
saptanmadığından başvuruların bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
iv. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiaları
41. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
v. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
42.
Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiği İddiaları
43.
Başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları başvuruların ekli
tablonun C sütununda yakınlık derecesi belirtilen hısımları M.Şe.Ç.nin
22/4/1994 tarihinde yaralanması ve eşyaları ile birlikte meskeninin hasar
görmesi, Ad.Ç., M.E.Ç., N.Ç. ve S.Ç.nin
meskenlerinin zarara uğraması hususundaki özel durumları dikkate alınmaksızın
Mahkemece mukim oldukları köyün tamamen boşaltılmamış olduğu şeklindeki nesnel
ölçütten hareketle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde
tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
44.
5233 sayılı Kanun’un 2. maddesinde terör dışındaki ekonomik ve sosyal
sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle
bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararların kapsam dışında
olduğu açıkça belirtilmiştir.
45.
Esasen taleplerin yapıldığı bölge itibarıyla özellikle ekonomik ve sosyal
nedenlerle yaşanan göç olayları ve bundan kaynaklanan zararların yoğunluğu
karşısında, 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilebilecek zararların
tespitinde temel alınacak objektif bir ölçütün ihdas edilmesi zorunlu
görünmektedir. Bu kapsamda, güvenlik kaygısının yerleşim yerinde sürekli
yaşayan kişilere ve sözü edilen kaygı nedeniyle aynı yerleşim yerini terk eden
kişilere göre değişmemesi gereğinden ve terör olayları nedeniyle toplumda
oluşan korku ve endişe karşısında her bireyin farklı tepki göstermesinin mümkün
olduğu gerçeğinden hareket eden yargısal makamlar, kişiden kişiye değişebilen
bir duygu olan güvenlik kaygısının “köyün
ya da mezranın tamamen boşalmış/boşaltılmış olması veya anılan yerleşim
yerlerinde sadece geçici köy korucularının kalması” şeklinde nesnel bir ölçüte
dayandırılmasını zorunlu görerek güvenlik kaygısına dayanılarak bir yerleşim
yerinin kısmen boşalmış olması hâlinde o yerleşim yerinde güvenli bir şekilde
yaşayabilme olanağını sağlayan asgari güvenlik şartlarının idarece
oluşturulduğundan hareketle 5233 sayılı Kanun kapsamında maddi zararların
idarece ödenmesine yasal olanak bulunmadığı ilkesini benimsemiştir (Mesude Yaşar, §§ 89, 90; Cahit Tekin, §§ 84, 85).
46.
5233 sayılı Kanun uyarınca ileri sürülen taleplerin, belirtilen Kanun
kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu ve Kanun’un kapsamının
belirlenmesi noktasındaki mevzuat hükümlerinin yorumu ile bu hususta içtihadi bir ölçütün belirlenmesi ve somut olayın bu ölçüt
uyarınca değerlendirilmesi noktasındaki takdir, esasen derece mahkemelerine ait
olup, 5233 sayılı Kanun’un uygulanması bağlamında daha önce bireysel başvuru
konusu yapılmış olan taleplere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından
yapılan değerlendirmeler neticesinde de belirtilen hususlara ilişkin iddiaların
maddi olayın ve hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bağlamında kanun
yolu mahkemelerince değerlendirilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu
belirtilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Sabri Çetin, §§ 45, 50; benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Akbayır/Türkiye, B. No: 30415/08, 28/06/2011, §
88). Bu konudaki takdir esasen derece mahkemelerine ait olmakla beraber derece
mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası içermesi durumunda anayasal bir
temel hak veya özgürlüğün ihlal edilip edilmediğinin tespiti noktasında farklı
bir değerlendirme yapılması gerekebilecektir (Mesude
Yaşar, § 93; Cahit Tekin,
§ 88).
47.
Başvurucuların ekli tablonun C sütununda yakınlık derecesi belirtilen
hısımlarının terör örgütü mensuplarınca yaralanmasından, meskenleri ve
eşyalarına zarar verilmesinden kaynaklanan güvenlik kaygısıyla köylerini terk
ettikleri ve bu çerçevede oluşan zararlarının 5233 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürdükleri ve belirtilen vakıaya ilişkin
tutanaklar ile soruşturma evrakını derece mahkemelerine ibraz ederek yerleşim
yerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeni ile terk
ettikleri noktasındaki öznel durumlarının dikkate alınmasını talep ettikleri
anlaşılmaktadır.
48.
Bu çerçevede başvurucuların en yakın aile fertlerinden olan ve ekli tablonun C
sütununda hısımlık derecesi belirtilen kişilerin terör örgütü mensuplarınca
yaralanması; meskenlerinin, eşyalarının hasara uğraması ve bu olaylar hakkında
yargılama dosyalarındaki somut bulgular ve tespit tutanakları dikkate
alındığında belirtilen olay akabinde başvurucuların yerleşim yerlerinden
ayrıldıkları iddiası karşısında, başvurucuların taleplerinin 5233 sayılı Kanun
kapsamında değerlendirilebilmesi için nesnel ölçütten yararlanılması tek başına
yeterli olmayıp terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen
faaliyetler nedeniyle yerleşim yerlerini terk edip etmedikleri noktasında
farklı bir karine veya ölçüt arayışına girilmesi gerekmesine rağmen derece
mahkemelerince anılan incelemelerin yapılmadığı tespit edilmiştir. Talepler
hakkında değerlendirme yapılırken başvurucuların özel durumlarının incelenmemesi,
Kanun’un amacının yanı sıra yakın hısımı terör örgütü mensuplarınca yaralanan
ya da yakın hısımının mal varlığına yönelik saldırıda bulunulan başvurucuların
yerleşim yerlerini terör olaylarından kaynaklanan güvenlik kaygısı ile terk
edip etmedikleri konusundaki maddi vakıanın tespitine de uygun görülmemektedir.
49.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma
haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiaları
50.
Başvurucular, yerleşim yerleri olan Yuvalıçay
mezrasının 2001 yılına kadar Aydınlık köyüne bağlı olduğunu ve 30/10/2001
tarihinde Gürgenli köyüne bağlandığını, dolayısıyla
Mahkeme kararlarında talep sonucunu etkileyen husus olması hasebiyle yargılama
konusuna neden olan olayların yoğun olarak yaşandığı dönemdeki hukuki durumları
dikkate alınarak belge düzenlenmesi ve karar verilmesi gerekirken bu
şikâyetlerinin hiçbir aşamada değerlendirilmeyerek karar verildiğini iddia
etmişlerdir.
51.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
52.
Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
53.
Sözleşme’nin 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
54.
Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir.
Anayasa Mahkemesi de Anayasa"nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme"nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve
silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa"nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
55.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına
davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia,
savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence
altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda
Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak
yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat
Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
56.
Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından
birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve
savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir.
Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren
usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline
neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited
Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
57.
Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, İlk
Derece Mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz
Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53) başvurucuların dile
getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara
ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal
edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması
veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin
gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak
görülebilir (Mustafa Kahraman, B.
No: 2014/2388, 4/11/2014, § 37).
58. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri
kararlarda yeterli gerekçe göstermelidir. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün
kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu
şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952, 19/2/1998, §
42).
59.
Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl
nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal
bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini
anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için
ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve
kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe
bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen,
B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 56).
60.
Somut olaylarda başvurucular, yerleşim yerleri olan Yuvalıçay
mezrasının 2001 yılına kadar Aydınlık köyüne bağlı bir mezra olduğunu ve 2001
yılında Gürgenli köyüne bağlandığını, dolayısıyla
somut gerçeği yansıtması açısından yargılama konusuna neden olan olayların
yoğun olarak yaşandığı yıllarda Yuvalıçay mezrasının
hukuki durumu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken hatalı şekilde 2001
yılından sonraki hukukî durum için belge düzenlendiği ve bu belgelere
dayanılarak yargılama mercilerinin karar verdiklerini iddia etmişlerdir.
61.
5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, Komisyon kararlarında (bkz.
§ 11) Yuvalıçay mezrasının Gürgenli
köyüne bağlı olduğu kabul edilerek değerlendirmeler yapıldığı tespit
edilmiştir.
62.
İdare Mahkemesi kararlarında (bkz. § 12) Batman İl Jandarma Komutanlığının
25/3/2011 tarihli Batman Valiliğine hitaben yazılan boşalan/boşaltılan köylere
ilişkin yazısında Gürgenli köyünün 1991–1995 yılları
arasında kısmen boşaldığının, Gürgenli köyüne bağlı Yuvalıçay mezrasının 1991-1995 yılları arasında kısmen
boşaldığının ifade edildiği belirtilerek bu husus ve Gürgenli
köyüne ilişkin çeşitli kurumlardan toplanan belgeler dikkate alınarak Gürgenli köyünde geçici köy korucusu ve gönüllü köy
korucusu görevlendirilmesi ve koruculuk sisteminin bulunması, Gürgenli köyü nüfus verileri, muhtarlık seçimleri, Gürgenli Köyü İlköğretim Okulunun güvenlik nedeniyle
kapanan okullar arasında yer almaması gerekçelerine dayanılarak davaların
reddine karar verilmiş; kanun yolu mercilerince de İlk Derece Mahkemesi
kararları onanmıştır (bkz. § 13).
63.
Batman İl Jandarma Komutanlığının yukarıdaki paragrafta anılan yazısının
ekindeki tablonun incelenmesi neticesinde Yuvalıçay
mezrasının Gürgenli köyüne bağlı olarak gösterildiği;
Gürgenli köyü ve bu köye bağlı olan Güvenç, Topluca, Yuvalıçay mezralarının 1991-1995 yılları arasında kısmen
boşaldığının belirtildiği tespit edilmiştir. Aynı belgenin Aydınlık köyüne
ilişkin kayıtlarının incelenmesinden köy ve bu köye bağlı olarak gösterilen Anta, Havrik, Yeniçakmak
mezralarının 1995-2002 yılları arasında tamamen boşaltıldığının, Cirik mezrasının 1994 yılında ve Dodika
mezrasının 1995 yılında tamamen boşaltılmış olup mezraya dönüş yapılmadığının; Gazamusa, Göçbeyli, Keta mezralarında
boşalma olmadığının beyan edildiği anlaşılmaktadır.
64.
Başvuru formlarının eklerinin incelenmesinde Sason Cumhuriyet Savcılığının
8/8/1994 tarihli ve Hazırlık No: 1994/32, Takipsizlik Karar No: 1994/17 sayılı
görevsizlik kararında “Aydınlık köyü Yuvalıçay
mezrasında” yaşanan olaylara ilişkin tespitlere yer verildiği, M.Şe.Ç.nin hasar tespiti istemi üzerine düzenlenen tespit
tutanağında Sason Sulh Hukuk Mahkemesinin 6/7/1995 tarihli ve 1994/5 Değişik İş
sayılı kararında hasar tespiti incelemesinde “Sason
ilçesi Aydınlık köyü Yuvalıçay (Cılkas)
mezrasında açık tespite başlandı”ğının belirtildiği, jandarma astsubay kıdemli
çavuş, jandarma astsubay çavuş ve jandarma onbaşı rütbelerini haiz üç görevli
tarafından düzenlenen 27/11/1993 tarihli olay yeri tespit tutanağında “Aydınlık
köyü Cılkas mezrasına” bir grup teröristin saldırıda
bulunduğunun belirtildiği, jandarma astsubay üstçavuş, uzman jandarma 1.
kademeli çavuş ve uzman jandarma 1. kademeli çavuş rütbelerini haiz üç görevli
tarafından düzenlenen 13/3/1995 tarihli olay yeri tespit tutanağında “Aydınlık
köyü Cılkaz (Yuvalıçay)
mezrasında” meydana gelen terör olaylarına yer verildiği tespit edilmiştir.
65.
Başvurucular yerleşim yerleri olan Yuvalıçay
mezrasının hukuki durumunda meydana gelen değişiklik hakkındaki iddialarını
Derece Mahkemeleri önünde ileri sürmüşlerse de kararların gerekçesinden (bkz. §
12) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu
merciince de anılan konu hakkında değerlendirme yapılmamıştır (bkz. §§ 13, 14).
Başvurucuların anılan şikâyetlerini yargılama aşamalarında ileri sürdükleri
fakat varılacak sonuç bakımından önem arz edebilecek bu husus hakkında herhangi
bir değerlendirme yapılmaması, Mahkeme kararlarında dayanılan belgeler ile
dosya kapsamında mevcut diğer bilgi ve belgeler dikkate alındığında olayların
yaşandığı yıllarda Yuvalıçay mezrasının bağlı
bulunduğu köy hakkındaki çelişki giderilmeksizin hüküm kurulması nedeniyle
kararların yeterli gerekçe ihtiva etmediği sonucuna varılmıştır.
66.
Başvurucuların yerleşim yeri olan Yuvalıçay
mezrasının bağlı olduğu köy konusunda, olayların yaşandığı dönemlerde ve
olaylardan sonraki tarihte birtakım kurumlar tarafından düzenlenen belgeler
dikkate alınarak başvurucuların iddiaları hakkında değerlendirmelerde bulunulması
gerekirken başvurucuların yerleşim yerinin Gürgenli
köyüne bağlı olduğu kabulünden hareketle anılan köye ilişkin kayıtlar doğrudan
esas alınarak davaların reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı
kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesi sonucunu ortaya
çıkarmaktadır.
67.
Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
68.
Başvurucular, başvuru formlarında belirtikleri maddi tazminat miktarlarının
ödenmesine hükmedilmesini talep etmişlerdir.
69.
6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
70.
Mevcut başvurularda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71.
Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber
yeniden yargılama yapılmak üzere kararların ilgili Mahkemelerine gönderilmesine
karar verilmesinin başvurucuların ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
72.
Başvurucu Hacire Çelik dışında diğer başvurucuların
adli yardım talepleri kabul edildiği ve ihlal kararı verildiği için yargılama
giderlerinin Maliye Hazinesi üzerinde bırakılmasına, başvurucu Hacire Çelik tarafından yapılan ve dosyadaki belgelerden
tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu Hacire Çelik’e ödenmesine ve 1.500 TL vekâlet ücretinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Adli yardım taleplerinin
KABULÜNE,
B. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5.
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
6.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa"nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Batman İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Tazminata ilişkin taleplerin
REDDİNE,
F. Başvurucu Hacire Çelik tarafından ödenen 198,35 TL harcın anılan
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. 1.500 TL vekâlet ücretinden
oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA
15/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
5 |
4 |
3 |
2 |
1 |
Sıra |
|
2013/4931 |
2013/4923 |
2013/4914 |
2013/4908 |
2013/4894 |
Başvuru Numarası |
A |
Melek ÇELİK |
Meryem ÇELİK |
Sadiye ÇELİK |
Makbule ÇELİK |
Hikmet ÇELİK |
Başvurucu ve T.C. Kimlik No |
B |
M.E.Ç.’nin
kızı, M.Şe.Ç. ve N.Ç.’nin
kardeşi |
M.E.Ç.’nin
gelini, M.Şe.Ç. ve N.Ç.’nin
kardeşinin eşi |
Ad.Ç.’nin
kardeşinin eşi |
N.Ç.’nin
gelini, M.E.Ç.’nin torununun eşi |
N.Ç.’nin
damadı, M.E.Ç.’nin torununun eşi |
Mağdur
ile Yakınlık Derecesi |
C |
3/1/2006 8. 452 |
3/1/2006 8. 444 |
3/1/2006 8. 451 |
3/1/2006 8. 448 |
25/9/2006 10. 993 |
Komisyona
Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası |
D |
6/7/2011 2011/1-1500 |
6/7/2011 2011/1-1496 |
6/7/2011 2011/1-1499 |
7/7/2011 2011/1-1510 |
6/7/2011 2011/1-1478 |
Komisyon Karar
Tarihi ve Numarası |
E |
12/9/2011 |
12/9/2011 |
12/9/2011 |
19/9/2011 |
12/9/2011 |
Dava Tarihi |
F |
22/2/2012 |
22/2/2012 |
22/2/2012 |
22/2/2012 |
22/2/2012 |
Yerel
Mahkeme Karar Tarihi |
G |
25/12/2012 |
25/12/2012 |
25/12/2012 |
25/12/2012 |
25/12/2012 |
Temyiz
Yolu Karar Tarihi |
H |
— |
— |
— |
— |
— |
Karar
Düzeltme Yolu Karar Tarihi |
I |
6 yıl 11 ay |
6 yıl 11 ay |
6 yıl 11 ay |
6 yıl 11 ay |
6 yıl 3 ay |
İdari ve
Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre |
J |
7 |
6 |
Sıra |
||||
2013/9214 |
2013/4971 |
Başvuru Numarası |
A |
|||
Muhbet ÇELİK |
Hacire ÇELİK |
Başvurucu ve T.C. Kimlik No |
B |
|||
Ad.Ç.’nin
kardeşinin eşi |
M.E.Ç.’nin
eşi, M.Şe.Ç. ve N.Ç.’nin
annesi |
Mağdur
ile Yakınlık Derecesi |
C |
|||
3/1/2006 8. 449 |
3/1/2006 8. 447 |
Komisyona
Başvuru Tarihi ve Dosya Kayıt Numarası |
D |
|||
7/7/2011 2011/1-1507 |
6/7/2011 2011/1-1460 |
Komisyon
Karar Tarihi ve Numarası |
E |
|||
12/9/2011 |
5/10/2011 |
Dava Tarihi |
F |
|||
22/2/2012 |
22/2/2012 |
Yerel
Mahkeme Karar Tarihi |
G |
|||
25/12/2012 |
25/12/2012 |
Temyiz
Yolu Karar Tarihi |
H |
|||
19/9/2013 |
— |
Karar Düzeltme
Yolu Karar Tarihi |
I |
|||
7 yıl 8 ay |
6 yıl 11 ay |
İdari ve
Yargısal Süreçte Geçen Toplam Süre |
J |
